“Sanki buraya gelip yaşamak, dar bir kapıyı kapatıp genişleyen bir kalabalığa başka bir kapı açmak gibi. Ben bir mülteciyim, sığınmacıyım.”
Abdulrazak Gurnah (20 Aralık 1948)
Abdulrazak Gurnah 20 Aralık 1948 tarihinde, Doğu Afrika kıyısında Tanzanya’ya bağlı Zanzibar’da doğmuştur. Ana dili Svahili’dir; çocukluğunda gittiği Kur’an kurslarından Arapça öğrenmiştir ve ilköğrenimini İngiliz okullarında tamamlamıştır. Zanzibar ayaklanması ve sonrasında yaşanan kötü yıllar sebebiyle 1968 yılında İngiltere’ye gitmiştir. Yükseköğrenimini tamamladıktan sonra profesör olarak İngiliz edebiyatı ve postkolonyal edebiyat dersleri vermiştir.
On roman ve çok sayıda hikâyeleri olan Gurnah, eserlerinde Kur’an surelerinden, Binbir Gece Masalları’ndan, Arap ve Fars şiirlerinden alıntılara çokça yer verdi. Eserlerinin çoğu Doğu Afrika’da geçer; işlediği konular göç, köksüzlük, yabancılık, yalnızlık, kimlik ve ev arayışıdır. 7 Ekim 2021’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Ödül komitesi kazanmasındaki en büyük sebepleri şöyle açıkladı: “Kültürler ve kıtalar arasında sömürgeciliğin etkilerini ve sığınmacıların kaderini ödünsüz ve merhametle ele alması.”
Deniz Kenarında
Deniz Kenarında sömürgecilik üzerine yazılmış bir roman. Otobiyografik özellikler taşıyan romanda ülkesinden sahte pasaportla kaçıp, İngiltere’ye sığınma talebinde bulunan Salih Ömer’i okuyoruz. Salih Ömer ülkeye giriş yaptıktan sonra kendisine verilen tavsiye üzerine İngilizce bilmediğini söyler, bu olay üzerine anlamsız şekilde mülteci olarak ülkeye girer. Ülkeye giriş yaparken aklında olan düşünce şudur: “Sanki buraya gelip yaşamak, dar bir kapıyı kapatıp genişleyen bir kalabalığa başka bir kapı açmak gibi. Ben bir mülteciyim, sığınmacıyım.”
Bir insanın ülkesini, topraklarını terk etmesi kolay değil. Dilini, kültürünü, yaşam şeklini bilmediğin bir ülkeye iltica etmek, orada istenmediğini bilmek çok kötü olsa gerek. “Sizin gibi insanlar nasıl bir zarara yol açtıklarını hiç düşünmeden akın akın buraya geliyor. Siz buraya ait değilsiniz, bizim değer verdiğimiz şeylere değer vermiyorsunuz, bunlar için nesiller boyu bedel ödemediniz ve biz sizi burada istemiyoruz. Sizin için hayatı zorlaştıracağız, size saygısızlık edeceğiz, hatta belki şiddet uygulayacağız.’’ Bir sığınmacı olarak yabancı topraklara bu sözleri duyarak girmek nasıl olabilir? Orada yaşam daha mı kolay olacaktır?
Karakterimiz Almanya’da eğitim görmüş, yabancı dil bilen, orta yaş üzeri biri ve İngiltere’de mülteci olarak yaşamaya başladı. Sürekli geri dönüşlerle hayatının her dönemini gözden geçirdi; çocukluğunu, annesini, babasını ve ağabeyini anlattığı bölümler oldukça üzücüydü. Aslında kitap yarısına kadar karışık geldi, kafamda oturmayan çok şey vardı. Neden sahte pasaportla gitti, İngilizce bildiği halde neden bilmiyormuş gibi davrandı? Bunların cevabını alana kadar kitabın sonu geldi.
Zorunlu göç, mülteci olarak yaşamak, aidiyet duygusu, geçmişle hesaplaşma, siyahi bir Müslüman olarak Afrika’da yaşam, Avrupa’da sömürgeciliğe bakış kitabın temel noktalarıydı. Bunun dışında pasif bir direniş vardı kitapta. Yazar bu direnişi Hermann Merville’in “Katip Bartleby” eserine atıfta bulunarak dile getirmiş. Bu durum kitabı okumayanlar için Katip Bartleby’i okuma isteği uyandıracaktır. “Yapmamayı tercih ederim,” diyerek her şeye direnen Bartleby’i kitapta görmek ve arada bağlantı kurmak hoş bir ayrıntıydı. Karakterin İngilizce bilmesine rağmen bilmiyorum demesi, yeni hayatında davet edildiği yerlere gelmemeyi tercih etmesi tam bir Bartleby rolüne bürünmekti.
Kitabın konusu güncel. Şu an bile yaşadığımız bir şey mültecilik. Özellikle ülkemizde mültecilere kapılar açıkken ve bizler buna çok yakından tanıklık ederken, bir de mülteci gözüyle yaşananları okumak biraz yordu beni. Ülkelerinde yaşanan savaşlardan, korkunç olaylardan, haksızlıktan kaçan insanların başka bir ülkeye sığınması ne kadar doğru? Coğrafya kaderdir, yaşadığımız topraklardan kaçsak da yaşananlar beynimizin bir yerinde bizimle kalır.
Yazardan daha önce Kumdan Yürek eserini okumuştum. Abdulrazak Gurnah okumayanlar o kitapla başlarsa daha iyi olur. Bence o eseri daha etkiliydi. Bunu da özellikle belirtmek istedim.
Yazar: Sema Öklü
Instagram: @kitapsemasi
Alıntılar
“Gitmek. Bunun üzerine yıllarca düşündüm, gitmek ve varmak, ta ki anılar, onlara bir tür soyluluk kazandıran eğri büğrü bir çirkinliğe bürünüp kabuk bağlayana kadar.”
“Tarihin bir önemi yok demiyorum, ne yaşandığını bilirsek ne olduğumuzu, olduğumuz kişiye nasıl dönüştüğümüzü ve bununla ilgisi hangi hikâyeleri anlattığımızı da biliriz.”
“Evet, çünkü bütün bunları yapmaya hakkımız olduğunu, sadece koyu tenli ve kıvırcık saçlı insanların yaşadığı yerlerde böyle bir hakkımız olduğunu düşündüğümüz bir dönemde yaşadık. Sömürgecilik bu demekti ve bizi istediğimiz yere gitmemizi sağlayan yöntemlere göz yummaya ikna etmek için her şey yapılmıştı.”
Yayınevi: İletişim Yayınları
Çevirmen: Müge Günay
Sayfa Sayısı: 304
Ebat: 13x19,5 cm
Baskı Yılı: 2021
Kategori: Roman
Kendi deneyimlerini aktarması ve konunun güncelliği açısından beğendiğim fakat anlatım biçimiyle durağan bulduğum bir eserdi. Bu açıklayıcı yorum için teşekkür ederim.
Kendi ülkesindeki sorunları ve güncel bir konuyu aktarmış yazar. Bazı yerlerini karışık bulsam da güzel bir eserdi ve insanlık adına çok düşündürücü idi.