Albino Umutlar - Arzu Aytur
Güncelleme tarihi: 18 Nis 2021
"O saf duruş, albino hastalarına hem sağlık anlamında hem de toplumsal anlamda dezavantajlı bir yaşam sunuyor. Ben de Albino Umutlar’da umuttan bahsederken aslında bembeyaz, pırıl pırıl, ama kendi içinde hassasiyetleri ve dezavantajları olan bir umuttan bahsediyorum."

Yazarımız Betül Usta, Arzu Aytur ile yaptığı söyleşide; şairin şiir dünyası ve Anatolia Kitap etiketiyle yayımlanan ilk şiir kitabı “Albino Umutlar” üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.
Betül Usta: Merhaba Arzu Hanım, Pandabiyat’a hoş geldiniz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Arzu Aytur: Öncelikle Pandabiyat ailesine çok teşekkür ediyorum. Ayrıca tüm okuyucularımıza en kalbi sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum. İstanbul, Çengelköy’de doğup, büyüdüm. İstanbul’da okudum. Okumayı daima seven bir çocuk oldum. Çocukluğumdan beri hastaydı, annem. Bu bende hep çok derin bir kaybetme korkusu yarattı; öyle ki karakterime ve duygularıma da etkisi olduğunu düşünüyorum.
B.U: Şiir yazmaya ne zaman başladınız? Ailenizde veya çevrenizde size bu zemini hazırlayan etkenler oldu mu?
A.A: Hayata not düşmeyi, yazmayı, çizmeyi çocukluğumdan beri seviyorum. Annem de şiir yazardı. Hatta özel bir şiir ajandası bile vardı. Çocukken gizemli bir şeye rastlayacak gibi o renkli sayfaları açıp açıp bakar, okurdum. Bu bende annemi rol model alma etkisi yarattı. Belki de genetik bir yatkınlığın sebebiydi, bilemiyorum. Aklımda kalan bir şeydir, mesela; ilkokul yıllarımda, özel günler için anneme hediye aldığımda içine minik notlar yazar, koyardım. Yine hiç unutmam, bir öğretmenler gününde öğretmenime, şiir hediye ettiğimi hatırlıyorum.
B.U: Şiirin hayatınızdaki yeri nerede başlıyor? Şairin hayatı, şiire dâhil midir?
A.A: Şiir, şairin hayatından tam bağımsız olmadığı gibi hayatının tam ortasında da değildir, ama her şairin duyguları kelimeleriyle daima kol kola yaşar. Şiir yazmanın dışında, radyo spikeri olmak gibi hayallerim vardı. Radyocu olamadım, ama bir dönem medyada çalıştım. Sanırım bütün bunlara bakınca hayata anlam katma arayışı olan bir çocuktum. İçimdeki düşünceleri, fikirleri, duyguları bir ferforje ustası gibi eğip bükmeyi, bir sanat eseri olarak hayata katmayı her zaman çok sevdim.
B.U: Şiir yazarken kendinizi zihninizdeki kadar özgür hissediyor musunuz?
A.A: Yazdıklarım, yaşadıklarım ve düşündüklerim bir portre gibi zihnimin çerçevesinden ibaret. Tuale yansıyan renkler, benim görüş alanımın imgeleri. Ne kadar perspektif katabiliyorsam, mısralarımda da o kadar derinlik yakalayabiliyorumdur. Yolum uzun ve ben, bu uzun yolda yazarak öğrenmeye ve gelişmeye devam ediyorum.
B.U: Şiir kitabınız olan Albino Umutlar'ı çıkartmaya nasıl karar verdiniz? Bu süreçte sizi zorlayan veya motive eden şeyler nelerdi?
A.A: Kendi edindiğim, okuduğum kitaplar haricinde Varlık Dergisi okuyordum; çok farklı kalemlere yer veren, hâlâ çok kaliteli bir dergi. Birçok yazar ve şair ile orada tanıştım diyebilirim. Kitap yazmaya 18 yaşında karar verdim, ama o kadar nitelikli şiirler yazamıyordum elbette. Bu heyecanla bir yayıneviyle konuştum. Sanırım 1998 yılıydı, tabii sosyal medya henüz yoktu. (Gülüyor.) Benimle konuşan kişi bir dergide yazmam ve bir kitle edinmem gerektiğini ifade etti. Bu, aklımın bir kenarında not düştüğüm bir basamak, bir motivasyon sebebi oldu. Daha sonra bir blog sayfam oldu. Burada başkalarıyla paylaşmaya başladım şiirlerimi ve geri dönüşler gayet güzeldi. Üstelik bu dönüşte bulunanlar beni tanımayan farklı kesimlerden insanlardı. Bu takdir ve onay benim için gerçek bir motivasyon oldu diyebilirim. Derken yıllar sonra bir yazarlık atölyesine katıldım. Bu atölye, bir dergi grubu ile tanışmama vesile oldu. Önce Acemi Edebiyat Dergisi’nde sonra da muhtelif dergilerde yazmaya başladım. Dergilerde yayımlanan şiirlerimin sayısı arttıkça kitap fikri olgunlaşmaya başladı bende. Tabii bu süreçte Acemi Edebiyat Dergisi’nde yazmaya devam ediyorum.

B.U: Kitabınızın ismi oldukça ilgi çekici, neden Albino Umutlar ismini seçtiniz?
A.A: Albinizm hastalığı dolayısıyla böyle bir ismi uygun gördüm. Albino bireyler hep ilgimi çekmiştir. Ben onları çok seviyorum. Hikâyelerimde de yer verdiğim olmuştur. Bembeyaz ve pırıl pırıllar, ama aynı zamanda da zorlu bir süreçleri var. Ciltlerine rengini veren melanin pigmentinin eksikliği onlara hassasiyet kattığı için güneşli bir yerde çok fazla duramazlar, görme problemleri yaşarlar. Bu farklılıkları dikkat çekiyor. Bilinçsiz kişiler tarafından gözle taciz edildikleri de oluyor bazen. Yani o saf duruş, albino hastalarına hem sağlık anlamında hem de toplumsal anlamda dezavantajlı bir yaşam sunuyor. Ben de Albino Umutlar’da umuttan bahsederken aslında bembeyaz, pırıl pırıl, ama kendi içinde hassasiyetleri ve dezavantajları olan bir umuttan bahsediyorum.
B.U: Albino Umutlar kitabınız da “Süreyya’lı Şiirler” adlı bir şiir var. Sahi kim bu Süreyya, hayatınızda nasıl bir yere sahip?
A.A: Yalnız Süreyya demeyelim lütfen! O, kendisine “Süreyya Bey” denmesini istiyor. (Gülüyor.) Kendisi benim kedim olur. Önceleri bir şiir yazmıştım. Tabii o zaman henüz bir kedim yoktu. Bu şiirimi, “Süreyya” adında bir kedi üzerinden yazmıştım. Derken kısa bir süre sonra arkadaşlarımdan biri bana gelerek; “Arzu, bir kedi var sahiplendirilmek isteniyor.” dedi. Ardından bana kedinin fotoğraflarını gösterdi. Aman Allah’ım, nasıl şirin bir kediydi! “Tamam, harika! Onu sahiplenirim ve adını da Süreyya koyarım.” dedim. “Ama kedinin cinsiyeti erkek...” dediler. “O zaman Süreyya Bey olur kedinin adı.” dedim ve o günden sonra da Süreyya Bey, ailemizin bir bireyi oldu. (Gülüyor.) Ve Süreyya’ya, o günden beridir “Süreyya’lı Şiirler” yazmaya devam ediyorum.
B.U: Ülkemizde şiir okuma oranı hakkında ne düşünüyorsunuz?
A.A: Aslında birçok kişi, şiir ile hayatının bir yerlerinde ilgilenir, ama ergenlikten çıkınca, evlenince, çoluk çocuğa karışınca şiiri, çocukluk arkadaşları gibi geride bırakıyorlar. Şiirin aşktan beslendiğini inkâr edemem, ama bu sadece aşkla ilgili değil; şiir, ayrıca hayatı ifade etme biçimidir de. Daha bir duygu yoğunluğu içinde olduğu için gençler ve hayatı duygularla yaşayanlar tarafından şiirin daha çok okunduğuna inanıyorum. Bir de duygularını ifade etmekten çekinen bazı insanlar var. Onlar da şiir okumanın duygusal bir zafiyet olduğunu düşünür. Aslında şiir, bir enstrüman gibidir. Notasını bilen herkes, şarkısını farklı şekilde söyler. Kimisi mırıldanır, kimisi bağırır, kimisi Türk sanat müziği sever, kimisi rock müzik...
B.U: En sevdiğiniz şairleri bizimle paylaşır mısınız?
A.A: Ben, annemden sonra Ümit Yaşar OĞUZCAN ile şiir okumaya başladım, sonra Nazım Hikmet RAN, Şükrü ERBAŞ, Ahmet TELLİ, Pablo NERUDA ve aslında daha birçok kıymetli şair... Birinden bahsetsem diğer şairlerin boynu bükük kalır gibi geliyor.

B.U: Hem kadın hem de şair olmak sizce nasıl bir kimya? Avantajları ve dezavantajları oldu mu size?
A.A: Kadınların daha duygusal olduğu bir gerçek, şair ruhlu olmanın kattığı kırgınlıkla daha ağır atlatılabiliyor bazı duygular. Bu zamanla daha fazla katılaşmayı da hayatınıza çekip getirebiliyor.
Birçoğumuz için şiir denince çiçekli, böcekli ifadeler akla gelse de şiir, umudun elinden tutan bir ifade biçimi olsa da benim şiirimde aşk, sevgi, çiçek böcek olduğu gibi ölüme, aşka, insana hatta inanca bir isyan da var.
B.U: Çok güzel projeler içerisinde yer alıyorsunuz. Biraz da bunlardan söz eder misiniz?
A.A: Sivil Toplum Kuruluşlarının çalışmalarını önemsiyorum. Bu yüzden kadının güçlenmesi, madde bağımlılığı ve bağımlılıkta ailelerin bilinçlenmesinin önemi, engellilerin hayata kazandırılması gibi konulara karşı kayıtsız kalamıyorum.
Sosyal konulara katkı sağlamanın insani bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. B.U: Son olarak Pandabiyat okurlarına ne söylemek istersiniz?
A.A: Edebiyatın hayatlarımıza katkısını, ruhlarımızı beslediğini, güzel kaynaklardan beslenen ruhların insanlığa sağlayacağı katkının ne kadar kıymetli olduğunu unutmamamız gerektiğini biliyorum. Pandabiyat’ın edebiyata sağladığı bu kıymetli katkılar için kendi adıma çok teşekkür ediyorum.
ALBİNO UMUTLAR
Durdum durdum bekledim,
Beklettim bin yıl gölgede,
İki cümle arasında, bir yerde,
Omuzlarım yük kesiği,
Ağır, hammalın yükünce,
Bıraktım beklettiğim cümleleri,
Gülüşünle aydınlattığın
Aynaların kirinde.
Aklımın zifiri uğultusu,
Yankılandıkça içimde,
Çığ koptu tutamadım.
Koptu menekşe moru çığlık,
Düştü, kışın karası sulara
Soldu gülün rengi, soldu rüyası.
Albino umutlar göverdi.
Son nefes, hayıf türküsü.
Kaldı yapraksız ağaç,
Gölgeler geldi geçti,
Vazgeçsen cinayet,
Vazgeçmesen intihar.
Kaçıncı kırlangıç sürüsü,
Kaçıncı urgan, yağlı ilmik
Ömür dediğin kaç mevsimdi?
Çırpınır içinde büyük bir kanat.
Yum gözlerini, avuçlarım
Salıncaklardan kalma,
Pas kokusuna yum.
Toprak, rüzgâr sensin,
Gökyüzü yine sen,
Kov izdihamını sözlerin.
Ölmedi çocuk ruhun,
Vazgeçtiklerin çocuk mezarları kalbinin.
Yayınevi: Anatolia Kitap
Sayfa Sayısı: 126
Kategori: Şiir