Berat Alanyalı'nın Bozkır Gecesinde Bir Tren Kitabından Pim Öyküsünün İncelemesi - Aliye Gökçe
top of page
Schoolgirl with Books

Berat Alanyalı'nın Bozkır Gecesinde Bir Tren Kitabından Pim Öyküsünün İncelemesi - Aliye Gökçe

Sonda Bir Başlangıç Var.




Bu çalışmada öykü türünde eserler veren Berat Alanyalı’nın “Bozkır Gecesinde Bir Tren” kitabından, Pim adlı öyküsünün edebî açıdan incelemesini okuyacağız. Toplumdaki kadının yerini, iç dünyası özellikleriyle birlikte verebilmeyi başarabilmiş nadir yazarlarımızdan olan Alanyalı’nın eserlerini okumayı severim. Öykü, Berat Alanyalı’nın duygularını ve düşüncelerini derinden sunduğu bir türdür. Yazar, duygularını sunarken duru, akıcı ve canlı üslubuyla da eserlerini daha etkileyici hâle getirmiştir. Eserindeki kahramanların birçoğunu kadınlardan seçen Alanyalı, hayatın farklı yönlerini bu kadınlar üzerinden anlatmayı tercih etmiştir. Kişilerini tek boyutlu ele almamış ve her kesimden insanın hayatını da eserine konu etmiştir. Etkileyici bir anlatıma sahip olan kitapta ve Pim adlı öyküsünde metaforlar da kendini göstermektedir.


Berat Alanyalı dergi, radyo ve televizyonlarda çalışmış, metin ya­zarlığı da yapmıştır. İlk öykü kitabı, “Tin Kovuğu” 2007’de yayım­lanmıştır. Nisan 2017’de yayımlanan “Bozkır Gecesinde Bir Tren” ilk öykü kitabının gözden geçirilmiş ikinci basımıdır. Öykü incelemelerini “Öykülü Perşembe” adlı haftalık edebiyat etkinliğinde paylaşmıştır (2007). "Öyküsü; tema, kurgu, atmosfer ve dil özellikleri bakımından kitaptaki diğer öykülerle paralellik taşımaktadır. Karakterin bakış açısı ve anlatımıyla aktarılır. Öykü, bu yönüyle “ben öyküsel” bir özelliğe sahiptir.


“Yürüyen koltuğunu renkli haplarına sürükleyen annesinden biliyor.”

Engelli ve hasta olup, çok ilaç kullanan bir annenin kız çocuğu olan Peyman‘ın hikâyesi. Anneye duyulan özlemi, öykünün içinde zaman zaman hissediyor ve mektuplarda annesiyle konuşmasından anlıyoruz. Kahramanımız evde, baba ve üvey anne ile birlikte yaşamaktadır. Öz annenin ölümüyle birlikte, sonu belli olmayan bir kaçış yaşanmaktadır.


“Çok yakından geçen bir trenle sarsıldı oda. Peyman, titredi.”

Mekânda tren vurgusu var. Yine korktuğu evden trenle kaçışı tıpkı hayattan kaçışında da bir gar olması. Haydarpaşa garında geçen, çocukluğunda tren sesiyle sarsılan ve sonrasında gardaki sarsıntıya kendisinin sebep olmasını okumaktayız. Peyman isminin anlamıyla, günah işlememeye söz vermesi, yemin etmesi ise yazarımızın isimlerle, bazı kavramları hikâyenin içinde bağdaştırdığını görmekteyiz. Duygusal yetersizliğiyle meydana gelen pedagojik travma, öykünün başından bitimine kadar bizi etkileyecektir.


“Yatağındaki ıslaklıkla uyandı. Anladı. Bir alev yürüdü küçük bedenine. Yaklaşan adımları tanıdı, yorganına sarındı. Kapıyı açan ejderha, öfkeyle tısladı. Kibrit çöpü, bacaklarının arasını dağladı. Çok yakından bir tren geçti. Peyman, ağladı. Her sabah ağlıyor, Peyman. Ejderha sabunu kafasına vurdukça, annesi de ağlıyor odasında. Banyodan sonra saçlarını tarayan annesinden biliyor, “o kadın” Allah’tan korkmuyor.”

Altını ıslatması sonucunda ciciannesinden banyoda dayak yemesi ise korkulara neden olmaktadır. Öldürme güdüsü, bebeklerinin gözlerini oyması, hamile Peyman’ın pimi çekmesi. Hasta öz annenin tam tersi karakter olarak, cilveli sarı saçlı ciciannenin olması günahla korkuyu anlamlandırmaya çalışan küçük kız kahraman Peyman’ı intikam sözü vermesine neden oluşturmaktadır.


“Bir tren geçiyor. Kaçıyor Peyman. Sokakların gürültüsü, trenleri boğuyor. Bilmediği sokaklar, bilmediği kapılara açılıyor. Sürekli değişiyor kapılar, semtler, kentler, kasabalar... Yüzler değişiyor. Bütün erkekler, baba. Hiçbir kadın, anne. Kapılıp parçalandığı anaforda büyüyor. Ağzında, yanılıp dişlediğinde köpüren meyvelerin tadı. Anlıyor: Sabundan yapılmış meyveler gibi anlamsız hayat.”

Çocukluktan yetişkinliğe kaçış ve hiç annesi, babası olamamış Peyman karakteriyle karşılaşmaktayız. Yaşamda karşılaştığı erkeklerde, baba figürünü araması ve sonunda büyük boşlukla karşılaşması Peyman’ın sonrasında yaşayacaklarına psikolojik ve sosyolojik zemin olarak bize yansıtılır. Yazarı da etkilemiş olacak ki ülkenin sosyolojik yönden, terör olaylarında intihar bombacıların kadın cinsinin beslemesini konu edinmiş hâlini öyküde görmekteyiz. Kahramanın iç dünyasının ele alındığı bu öyküde, ayrıca dönemin hatta günümüz toplumunda yaşanan üvey anne figürü acımasız dayak atan yine bir kadın. Cicianne figürü albenisi olan, süslenen, sarışın, kırmızı ruj süren, erkeğini ayartan; bunları yapınca da günahkâr diye nitelenen kadın. İşveli kadını görünce çocuğunu dahi gözü görmeyen erkek, baba rolünde.


İncinmelerle ve sevgisizlikle büyümüş olan bu çocuk dönemsel değerlendirmede bir numaralı topluluk yeri olan terör örgütüne dâhil olur. Örgütlerin sosyolojik yapısında travmatik dengesizlik yaşayan, zayıf halkayı meydana getiren kız çocuklarının eğitilerek dâhil edilmesi söz konusu olabiliyor. Peyman karakteri de bize böyle bir durumun göstergesi olabilmektedir.


“Anne, burada saçımızı kesmiyoruz. Ayna, yasak. Eğitim, sürüyor. Bir sürü şey öğreniyorum. Bugün, tüfeğini en hızlı söküp-kuran, ben oldum. Bir süre daha kalacağız. Sonra İstanbul’a döneceğim.”

Mektuplar var. Annesine yazdığı bir bavul mektup geçmişten kaçarken oluşturduğu hesaplaşmaları, yüzleşmeleri görüyoruz. Baba karakteri; Sahir, kızının hayatının büyücüsü sihriyle küçük bir kızın hayatına şekil veren bir erkek karakter olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyücünün sonradan kızının karşısına çıkıp da vazgeçişleriyle yüzleşmesini öyküde görmekteyiz. Verilen sözler işlenmeyecek günahlar ve sonunda meydana gelen intikam sözüyle işlenen en büyük günah, ölümle sonlanmaktadır. Pim, intikamın metaforu olarak karşımıza çıkar. Objelerde karşımıza çıkan naylon bebek, naylon kombinezon, kırmızı ruj ve kertenkele nesnel betimlemelerle bize farklı sembolleri kullanarak anlatım yolu açılmıştır. Örneğin; kertenkele sembolü yenilenmeyi, değişimi anlatırken kimi toplumlarda özgürlüğün sembolü olarak kullanılır. Son perdede, yine kanla karşımıza çıkan kırmızı rengin ruj ile örtüşmesi bize okurken kadın ve keder ölüm duygusu vermektedir.


“Kısacık bir an. Kırmızı. Gökyüzünden, parçalanmış bir martı düştü yere.”

Ve özgürlüğü ölümle yere düşen bir kuşla bize çağrıştırması. Ejderha, korkunç canavar hayvan ile ciciannenin betimlenmesi yine korkuyla nefretin bir arada kullanıldığını bize gösterge olarak sunmuştur. Plastik sabundan hayatları ise, köpüğün bir an evvel sönmesiyle betimlemiştir, yazar. Hikâyeyi bize anlatan, ilahi anlatıcı ile birlikte mektuplarla kahraman Peyman aktarmaktadır.


Pim öyküsü okunurken zihinsel yorgunluk, konudan kopma gibi durumlarla karşılaşılmıyor. Akılcılık ve yoğunluk birlikte ilerliyor. Yazar, ayrıntılara boğulmadan duygu ve düşüncesini serin ve akıcı üslubunun da etkisiyle okuyucuya aktarabilmektedir. Meydana gelen olgular neticesinde oluşan öldürme duygusunun acımasızlaşması hâliyle gözler önüne serilmektedir. Temelinde simgesel, yoğun ve özgün bir anlatım öykü okumuş olmaktayız.

 

KAYNAK; Dergi park Koton, Emine Elif, (2012, 2 Nisan, Berat Alanyalı ile söyleşi)



Aliye Gökçe


 

Yayınevi: Bilgi Yayınevi


Sayfa Sayısı: 100


Ebat: 13,3x19,5 cm


Baskı Yılı: 2017


Kategori: Öykü

Schoolgirl with Books
bottom of page