Düş - Zafer Çarboğa
top of page
Schoolgirl with Books

Düş - Zafer Çarboğa




Şehir,

Şehrin etrafını saran küçük sıra dağlar, yüksek kayalıklarla kaplıydı. Gündüzleri gölgelik görevi gören bu kayalar, geceleri şekilden şekle giriyor, dağın hemen üzerinde parlayan ay ise gizlenirken kendini fark ettiren bir ulak gibi çekingen duruyordu. Taşlarla döşeli sokaklar ay ışığını olduğu gibi üzerine çekiyordu. Sokakta aylak aylak dolaşan köpekler ile sinsi sinsi bekleyen parlak gözlü kedilerin gölgeleri gecenin aydınlığı içinde kendilerini özgürce var ediyorlardı. Şehirde belirsiz bir uğultu dışında ses yoktu; dikkatle dinlediğinizde bu uğultunun şehrin dışındaki yoldan ve şehrin içinden geçen nehirden geldiğini fark ederdiniz.


Nilgün,

Gökyüzünün pürüzsüz bir karanlıkta olduğu bir gece, üzerinde bembeyaz elbiseleriyle bir kadın, dağılmış uzun saçlarına ve çıplak ayaklarına aldırmadan sivri taşlarla döşeli dar bir sokakta yürüyordu. Gökyüzünde bir inci gibi parlayan ay, onun beyaz elbisesini derin ve silik bir maviye bulamıştı. Uzaktan bakılınca bir hayaleti, daha yakından bakılınca da düğününden kaçmış mutsuz bir gelini andırıyordu. Sokağın sonuna geldiğinde durdu, sivri taşlara çıplak ayaklarıyla bastığı için ayakları yaralanmıştı; kanayan ayaklarına baktı, yürüyemeyeceğini anlayınca da kaldırım taşının üzerine oturdu. Başını zayıf dizlerinin arasına koyup saçlarını yorgun yüzüne örttü. Siyah saçları yere değiyordu. Biraz sonra iyice daldı, günlerdir uyumamıştı çünkü.


İsmet,

Genç bir adam ellerini ceketinin ceplerine koymuş, ıslık çalarak yorgun ayaklarıyla sokağı okşuyordu. Sarhoş olmadığı her halinden belli olan bu adam önceden zihninde belirlediği ve vazgeçilmez bir inanca dönüştürdüğü bir amaca göre yürüyordu. Boyalarla çizilmiş şekillerin tam ortasına basıyor, çizgilere basmamak için müthiş bir gayret sarf ediyordu. Üzerindeki elbiseler (yalnızca geniş durdukları için değil; tuhaf bir biçimde üzerinde yabancı durdukları için de) ona ait değilmiş gibi görünüyordu. Kafasını kaldırmadan yürüdüğü için yanından geçtiği hiçbir şeyi fark etmiyordu. Yer yer dökülmüş, kirli ve uzun saçları gruplar halinde kulaklarının ve kırışık alnının üzerinden sarkıyordu. Onun yüzüne bakan, saçlarını başka türlü hayal edemezdi. O kadar olasılık içinde onun yüzüne ikinci bir tavır yerleştiremezdiniz.


Sokak köpekleri,

Bir grup sokak köpeği aylak aylak dolaşıyordu. İçlerinde karnı şişkin olan bir köpek de vardı. Bu grup, karşıdan gelen başka bir serseri köpek çetesini fark etmiş, kuyruklarını havaya kaldırıp çekine çekine onlara doğru yürümeye devam etmişlerdi. Hırlayan iki köpek grubu arasında, kaldırım taşının üstüne oturmuş beyaz elbiseli bir kadın kendi içine çekilmiş, uyuyordu. Bu durumu fark eden genç bir adam ellerini ceketinin cebinden çıkarıp kadına doğru koşuyordu.


Korku,

Beyaz elbiseli genç kadın, birbirine bir türlü saldırmayan serseri köpeklerin hırlamasıyla uyanmış, korku içinde ne yapacağını bilmeden beklemeye başlamıştı. Beklerken de uzun saçlarını yüzüne iyice örtmüş, tedirgin bir şekilde saklanmıştı. Uzun ve dağınık saçlarını korkusunu bastırmak için de kullanıyordu.


Sessizlik,

Genç bir adam birbirine saldırmak üzere olan iki köpek çetesinin arasında korkuyla bekleyen uzun saçlı ve beyaz elbiseli bir kadına doğru koşuyordu. Kadın saçlarını yüzüne örttüğü için onu göremiyordu. Görse, rahatlayacaktı. Genç adam kadının yanına gelince köpeklere bağırıp çağırmış, onu tanıyan köpekler de içlerinden küfür ede ede oradan uzaklaşmışlardı. Hırlaşmalar genç adamın sesiyle kesilince kadın, saçlarının arasında açtığı dar bir pencereden adama bakmış ve gözlerini bir kere daha yere indirmişti. Adam, ne yapacağını bilmiyordu. Yıllardır bu şehirde, bu sokaklarda yürüyordu ama ilk defa bir kadın onun gözlerinin içine bakmıştı. Adam ellerini nereye koyacağını bilmediğinden saçlarını düzeltir gibi yapmış, değişen bir şey olmadığını da fark edince utanmış ve ellerini her iki yanına bırakarak öylece beklemeye başlamıştı. İkisi de konuşmuyordu. Sessizlik, böyle zamanlarda kolay kolay geçmeyen bir baş dönmesi oluyordu.


Konuşma,

Ay ışığı kadının yüzüne vuruyordu. Uzun elbisesinin altından görünen ayakları bembeyazdı. Saçlarını geriye atıp uzaktan gizemli bir karaltı gibi görünen peribacalarına bakıyordu. Genç adam yürümeye devam etmek için yeltenince, kadın belirsiz bir homurtu çıkarmıştı belki de günlerdir tek kelime üretmemiş olan boğazından. Genç adam kadına baktı, hiçbir şey söylemeden onun yanına oturdu. Şimdi adamın gölgesi kadının solgun yüzüne vuruyordu. Genç adam kadına baktı. Bir şeyler söylemek istiyordu. İkisini de bu tenha sokakta bir araya getiren nedenleri merak ediyordu.


Yorgun ayaklı adam:


"Köpekler, bu saatte saldırgan olabiliyorlar."


Beyaz elbiseli kadın:


"Biliyorum. Saçlarımı bu yüzden örttüm yüzüme."


Saçları yer yer dökülmüş adam konuşmayı devam ettirmek istiyordu. O sırada kadının üzerindeki elbisenin altında bir deli gömleği olduğunu fark etmişti. Durdu, kendisini susmanın gürültülü dünyasına bıraktı. Uzun bir süre konuşmadan oturmuşlardı. Konuşmak, böyle zamanlarda boşlukta salınan katil bir ip gibiydi.


İsmet,

Bir grup karabulut yavaş yavaş ayın önünden geçiyordu. Oysa gökyüzü pürüzsüzdü biraz önce. Varlıklardaki bu istikrarsızlık İsmet'in canını sıkmıştı. Sonra o bulutları gökyüzünün kusursuzluğu olarak düşündü. Gökyüzü güzeldi, kusurları da güzel olmalıydı. Bulutları gökyüzünün çilleri olarak düşündü.


Nilgün,

Nilgün, yerdeki taşlara bakıyordu. O an ayağındaki sızıyı hissetti yeniden. İsmet'e doğru baktı. Aynı anda İsmet de ona bakmıştı. Göz göze geldiklerinde ayın önündeki bulutlar çoktan çekilmişti. Ay, yeryüzünün düşü olarak görünmüştü ona.


İkinci konuşma,

Nilgün:


"Ben kaçtım dün. Akıl hastanesinden…" İsmet'in tepkisini merak ediyordu Nilgün.


İsmet:


"Ben de kaçmıştım bir zamanlar. Barışık olmadığım bir yerde delirip sonra da hapsedilmiştim. Kendi kendine konuşmayı, düş kurmayı, öylesine geçip gitmemeyi, bir kuşa avuç açmayı tehlikeli görüyorlar. Düş kurmayı tehlikeli sayıyorlar. Orada düşlerimi öldürmek istediler. Düşlerimden tutundum hayata. Buna izin veremezdim değil mi?"


İsmet, hafifçe arkasına doğru çekilince Nilgün'ün gözlerindeki parlaklığı gördü. Ay, Nilgün'ün gözlerinde ışıldıyordu.


Düş,

Bir zamanlar bozkırın kalbinde yaşayan İsmet, bir gece ıssız bir sokakta yürürken rastlamıştı Nilgün’e. “Uzaya çıkıp oradan dünyaya bakarsam kendimi ait hissedebileceğim bir nokta bulamam.” diye geçirmişti içinden. Bu düşünceyle Nilgün arasında farkında olmadan derin bir bağ kurmuştu. Aslında insanlar, ruhlar ilk yaratıldığında birbirine en yakın olanların dünyada uzak düşmeleri sonucu mutsuz oluyorlardı İsmet’e göre. Böyle inandırmıştı kendisini. Bu yoğunlukla Nilgün’e rastladığında, beyaz elbiseli kadının yüzündeki yaşama tedirginliğini de görünce o an kendisini yeniden bir şeylere inandırmak için istekli hissetmişti. Nilgün’ün gözlerini görür görmez şöyle düşünmüştü İsmet, “Yaşam, ikimizi de ürkütmüş.”


Dünya, yaşama iman etmeyenlerle doluydu Nilgün’e göre. Kaldırım taşına oturmadan önce kafasından şunlar geçiyordu: “Gerçek hayatta karşıma çıkan hiç kimse, düşlerimde yarattıklarım kadar sahici değiller. Bugüne kadar düş kurarken aldanmadım, yanılmadım. Düşlerimde kırgınlığa yer yok. Kusursuz bir şiirin içinde yaşamak gibi… Bu yüzden yaşamım kaçmaktan ibaret. Ben, yaşamımın ufuk çizgisinde dans etmeliydim; ama gürültü çıkaran insanların dokunmalarında kanamak oldu benim yazgım. Evet, ben kaçkınım. Ama aklımı yitirmedim. Onu alıp sizden kaçırıyorum. İçime çekilmesem, kapanmasam o zaman yüreğimi de yitireceğim. Ben, deli değilim ki… Keşke delirebilsem! Ayık bir kafayla katlanılacak yer değil burası.” Korkuyla uyandıktan sonra saçlarının arasından açtığı pencereden İsmet’i görmüştü. O an şunu geçirmişti içinden: “Yaşam, ikimizi de ürkütmüş.”


Yeniden şehir, yeniden sessizlik!

Ay, gökyüzünde bir inci gibi parlıyordu. Şehrin etrafındaki kayalıklar dans eden gölgeler gibi görünüyordu şimdi. İsmet ayağa kalktı, ellerini yeniden ceketinin cebine koyup Nilgün’ün gözlerine baktı. Onun gözlerinde yaşayabilirim, dedi içinden. Ağır ağır yürümeye başladı. Birkaç adım ilerledikten sonra uzun saçlı bir gölgenin onu izlediğini fark etti.



Yazar: Zafer Çarboğa

Schoolgirl with Books
bottom of page