Elizabeth Gaskell'in en bilinen romanlarından biri olan Cranford, Charles Dickens’in editörlüğünü yaptığı Hosehold Words adlı gazetede sekiz bölüm halinde yayımlanmıştı.
Elizabeth Cleghorn Gaskell (1810-1865) Victoria devri İngiliz roman yazarıdır. 1832’de Unitarian papazı olan William Gaskell ile evlendikten sonra eşiyle beraber şehre yerleşti. Özellikle Manchester merkezli olmakla beraber toplumun farklı kesimlerini ve sosyal hayatlarını tanıma, fakirliklerini görme fırsatı yakaladı. Okuma yazma öğretmek için öğretmenlik yaptı. Aktif bir yaşantısı vardı. Romanlarında sosyal uzlaşmayı, işçi-işveren arasındaki ilişkileri, toplumun saygın ve dışlanmış kişileriyle bağlantıyı iyi aktaran bir yazar olarak bilinmektedir. Sosyal umutsuzlukları yansıttığı ilk romanı Mary Barton, Carlyle ve London gibi isimler tarafından coşkuyla karşılandı. Eserleri arasında Charlotte Bronte biyografisi dikkat çekmektedir.
“Cranford” ise en bilinen romanlarından biridir. Charles Dickens’in editörlüğünü yaptığı Hosehold Words adlı gazetede sekiz bölüm halinde yayımlandı. Daha sonra kitap haline getirildi. Melodram eğilimine rağmen iyi bir hikâye anlatıcısı olan Gaskell, bu konudaki doğal yeteneğinden dolayı Charles Dickens tarafından ‘Sevgili Şehrazat’ olarak bahsedilirdi.
Cranford, geleneksel yaşam tarzına sahip küçük bir taşra kasabasıydı. Ama öyle bir kasaba ki, burada erkeklere yer yoktu.
Romana şöyle bir paragrafla açılış yapılıyor: “Cranford, Amazonların elindedir; belli bir kiranın üzerindeki bütün evlerin sakinleri kadınlardır. Yeni evli bir çift şehre yerleşecek olursa, nasıl oluyorsa beyefendi sırra kadem basar; ya Cranford’un gece meclislerindeki tek erkek olmak onu ölesiye dehşete düşürmüştür ya da alayıyla, gemisiyle birlikte ya da bütün hafta trenle yalnızca 20 mil mesafedeki büyük ticaret kenti, komşu kent Drumble’da işiyle meşgul olduğu farz edilir. Uzun lafın kısası beylere ne olmuşsa olmuştur.” Aslında bu giriş kitabı özetliyor da diyebiliriz.
Kitap bölüm bölüm farklı karakterler ve olaylar ile o dönemin İngiltere’sine ışık tutmuş. Anlatımda bilinen İngiliz edebiyatındaki klasik aristokrat sınıfı, balolar, aşk, dedikodu yok. Daha toplumcu, sakin bir anlatım var. Birbirlerine yardım eden enerjik Cranford kadınları bağımsızlığın sembolü gibiler. Küçük fırsatları değerlendirip mutlu olmayı seçiyorlar. Örneğin; birinin bahçesinde gül yoksa diğerinden toplanıp, buket halinde bahçesine bırakılıyor.
1800’lü yıllarda, kadın olarak yaşamak zaten zorken, bir de yazar kimliğiyle ortaya çıkmak ve o dönemi ütopik bir kurguyla yazmak büyük başarı ve cesaret istiyor. Elizabeth Gaskell kadın olarak “Biz de varız, buradayız” demiş âdeta.
Bu kitabın yazım tarzı ve anlatım dili her okuyucuya hitap etmeyebilir. Anlatıcının bölüm bölüm, geriye dönüşler yaparak anlatması okuyucuda kopukluk hissi yaratabiliyor. Okurken iki farklı zaman dilimi geçişleri, bağlantı kurmayı zorlaştırabilir.
Ama genele baktığımızda kadınların sıradan yaşantısını, erkeklere bağımlı olmadan nasıl yaşadıklarını anlatan bir roman olarak karşımıza çıkıyor. İngiliz kültürüne ilgi duyanların, dönem romanı sevenlerin, araştırma merakı olanların tarzı olan, merakla okuyabilecekleri bir eser.
Ayrıca İletişim Yayınları, muhteşem bir önsözle başlayan kitabı, yine bilgi dolu özel bir sonsözle bitirmiş; bu bölümler kitabın özünü anlamak açısından çok iyi olmuş.
Yazar: Sema Öklü
İnstagram: @kitapsemasi
Alıntılar
“Dikkat ediyorum, uyuşuk insanların küstahlığı başkalarına göre daha sessiz ve derinden oluyor.”
“Ölüm, yoksulluk kadar gerçek ve yoksulluk kadar aleladeydi; ama insanlar bundan uluorta yüksek sesle söz etmezlerdi. Kibar kulaklara göre bir şey değildi.”
“’Ah’ dedi, biz çiftçilerin okumak için bu kadar zamanı olmamalı ama nedense karşı duramıyorum kitaplara!”
Yayınevi: İletişim Yayınları
Çevirmen: Taciser Belge, Fatih Özgüven
Sayfa Sayısı: 287
Kategori: Roman
Harika bir yorum ve inceleme olmuş emeğinize sağlık 👋👋👋