Soğuk kış günlerinin yüzünü gösterdiği sert gecelerden biriydi. Lapa lapa yağan karla birlikte köy yolları kapanmaya yüz tutmuştu. Gelip giderken arşınlanan yollar beyaz örtüyü öylesine güzel göğüslemişti ki yağan kara ve bu mevsime hayran olmamak elde değildi.
Gaz lambasının altında bir yandan kitabımın sayfalarını karıştırırken bir yandan da sıcacık çayımı yudumluyordum. Dikkatimi yoldan gelen sesler dağıttı. Yaşlı köylü, at arabasıyla bu soğuğa rağmen yola koyulmuştu. Ya hastası vardı ya da bu gecenin ayazında besbelli sarhoştu. Çok geçmeden yaşlı köylünün yüzü az da olsa kendini belli etti. Adam, telaşlı telaşlı at arabasını sürüyordu. Gaz lambasının ölgün ışığına rağmen arabanın arkasında hastasının olduğunu görmemle köyün çıkışına doğru ilerlediğini fark etmem çok da geç olmadı. Bizim buralarda hastalar sağlık ocaklarına at arabalarıyla götürülür. Sağ çıkan olur mu bilinmez ama bir umuttur tutunmak gerekir.
At arabası uzaklaşırken lambamın ışığı sönüverdi. Tuhaf şeydi; sanki lambayla, arabanın ışığı aynı anda sönüvermişti!
Yazar: Melisa Kantarcı
コメント