Yapıtlarının çoğunu ortak yazan iki Rus yazar Ilya Ilf ve Yevgeny Petrov'un "On İki Sandalye" romanı, ülkenin en çok okunan eserlerinden olmuştur.
Ilya Ilf (1897-1937) ve Yevgeny Petrov (1903-1942)
Odessa doğumlu yazarlar Ilya Ilf (1897-1937) ve Yevgeny Petrov (1903-1942) yapıtlarının çoğunu ortak yazan iki Rus yazardır. Fakir bir ailede büyüyen Ilf ile bir öğretmen oğlu olan Petrov Moskova’da yayımlanan “Tren Düdüğü” isimli gazetede çalışırken tanışırlar. İkisi de mizah yazarıdır ve 1926 yılında yapıtlarını ortak yazmaya başlarlar. Öyküleri birçok gazete ve dergide yayımlanır. Onlar artık Ilf ve Petrov olarak anılan ikili olmuştur. 1928 yılında yayımlanan “On İki Sandalye” ülkede en çok okunan eserler arasında olmuştur. Bu eserlerdeki espriler günlük yaşamda kullanılmış, kitaptaki karakterler folklorik özellikler taşımış, özellikle Ostap Bender karakteri çok önemli bir konuma gelmiş ve bazı şehirlere heykelleri dikilmiştir. 1931 yılında devam kitabı olan “Altın Buzağı” basılmıştır. On İki Sandalye, Sovyetler Birliği ve pek çok ülkede filmlere de konu olmuştur.
On İki Sandalye (1928)
On İki Sandalye, ölüm döşeğindeki yaşlı Ivanovna Petuhova’nın aile mirası elmasları sandalyelerin içine sakladığını söylemesiyle başlar. Bolşevikler zamanı değerli eşyalar saklanırmış, yaşlı kadın da sandalyenin minderine saklamış ama eşyalar el değiştirince mücevherler de gitmiş. Yaşlı kadın bunu günah çıkardığı pedere ve damadı Ippolit’e söyleyince komedi dramla başlamış oldu. Ippolit elmasları bulmak için yola düşer, yolda kombinezoncular kralı (düzenbazcılar kralı) olarak anılan Ostap Bender ile karşılaşır. İkisi birden Rusya’nın farklı şehirlerinde, Volga Nehri üzerinde gemilerde, otellerde, tiyatrolarda sandalyeleri ararlar. Bu arada saçı, sakalı kesip kılık değiştiren peder de başka bir rota üzerinden elmasların peşine düşer. Her sandalye bulunduğunda yaşananlar oldukça trajikomiktir. Parçalanan sandalyelerden bez ve sünger parçaları dışında hiçbir şey çıkmadıkça umutlar tükense de onlar aramaya devam ederler. Peder de elmaslar uğruna yollarda yapmadığını bırakmaz. Yazarlar burada din adamlarının aç gözlülüğünü, hırslarını mizahi şekilde anlatmışlar.
Geriye son bir sandalye kalmıştır. Onu ele geçirmeden hırsına yenik düşen Ippolit, çok kötü bir şey yapar ve sandalyenin bulunduğu kulübe gider, sandalyenin döşemesini söker ama içi bomboştur. Hayal kırıklığıyla yaşayan Ippolit’e kulübün ihtiyar bekçisi bir hikâye anlatmaya başlar. Bu öyle bir hikâyedir ki, Ippolit şok geçirir ve şehrin içinde kaybolur. İnsanların aç gözlü olması, hayatını doğru yoldan kazanmak varken, define arar gibi sandalye peşinde umutlarını tüketmesi, boşa geçen zamanlarını okumak yorucuydu. Kim define buldu da zengin ve mutlu oldu? Ippolit gibiler ailesini bile terk edip hayatını hiç ederler, hırslarının kurbanı olurlar.
Kitapta asıl konunun dışında alakasız gibi görünen olaylar ve kişiler, bölümler arası karışıklığa sebep olmuş. Bir bölüm sandalye peşinde gezerken, diğer bölümde farklı şeyler anlatılıyor. Aslında bütüne bakarsak elbette yazılan her şeyin bir amacı var. Okurken uzun bulduğumuz yerler de yazarların ustalıkları diyelim.
Kitapta kilit karakter Ostap Bender’di. Akıllı bir dolandırıcı, mizah yönü yüksek, hayalleri olan, her kötü durumdan çıkış yolu bulan, maceraperest bir tipti. Ostap Bender, yazıldığı dönemde Rus edebiyatında nadir bulunan bir karakter olduğu için çok sevilmiş. “Büyük Kombinator” olarak adlandırılan karakter, dolandırıcı statüsünden girişimci statüsüne yükseltilmiş. Şimdilerde Ostap Bender gibi tipler her toplumda var. Bu tipleri ve olayları ciddiyetten uzak şekilde yazmak ve eleştirmek, gerçeklere farklı bir pencereden bakmak gibi oluyor. Yazarların gazeteci ve mizah yazarı olması, geniş gözlem yeteneklerini kitaba ustaca aktarmalarını sağlamış. O zamanın toplumsal yapıdaki çürümelerini, devlet dairelerinin yanlı işleyişini, din adamlarını eleştirmiş, Rus kültürüne atıfta bulunmuş ve kitabın çok okunmasını sağlamışlar.
Okuduklarımdan sonra toplumsal yapıda hangi yönde iyiye gidildiğini merak ettim. Şu an bile eleştirecek öyle çok şey var ki; 1920’lerde eleştirilen her şeyin yaşanıyor olması da günümüzün trajikomik hikâyesi.
Özellikle bu alıntı günümüze en büyük örnek:
“Hangi doktordan söz ediyorsun azizim? Sağlık bakanlığında doğru dürüst doktor mu kaldı ki? Kalanlar sağlam adamı tahtalı köye yollarlar!”
Yıllar geçiyor, ülkeler farklı olsa da yaşanan çoğu şey aynı kalıyor.
Yazar: Sema Öklü
Instagram: @kitapsemasi
Alıntılar
“Her şeyden önce iyi bir sistem kurmak gerekir. Para kazanmanın kendine göre yöntemleri vardır, bunları iyi bilmek gerekir.”
“Büyük insanlar hayatları boyu en fazla iki kere nükte yapar. Bu nükteler onların şöhretlerini artırır ve tarihe geçer.”
“Ülkede özgürce alışveriş yapamadıktan sonra eşşek gibi çalışmanın ne anlamı var.”
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Çevirmen: Mustafa Kemal Yılmaz
Sayfa Sayısı: 536
Ebat: 12,5x20,5 cm
Baskı Yılı: 2022
Kategori: Klasik Roman
Sovyet yazarlar tip yaratmadaki ustalığını göstermiş. Çok severek okudum ve herkes de okusun isterim 💖