"Bütün o dehşet verici olayları yaşamakla kalmadım, aynı zamanda onları dayanılır anlatmayı başardım." Nobel Ödüllü Macar yazar Imre Kertész'ten "Kadersizlik."
Imre Kertész (9 Kasım 1929-31 Mart 2016)
Imre Kertész, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Budapeşte'de dünyaya gelir. 1944 yılında on beş yaşındayken önce Auschwitz Toplama Kampı'na, ardından Buchenwald Toplama Kampı'na gönderilir. Toplama kampındayken Léon Jouhaux ve Jacques Sernas ile aynı koğuşu paylaşmakla birlikte toplama kampında Elie Wiesel ve Mel Mermelstein gibi isimler de bulunmaktadır. 1945'te serbest bırakılıp Macaristan'a döndüğünde tüm ailesini kaybettiğini gören Kertész 1948'de gazeteciliğe başlar. 1951'de çalıştığı gazete Komünist Parti'nin resmi organı haline gelir ve işten çıkarılır. Sonrasında fabrikalarda ve Endüstri Bakanlığı’nın yayın servisinde çalışır. 1953'ten sonra serbest yazar olarak geçimini sağlar.
Kadersizlik dört kitaplık serinin ilk kitabıdır. Serinin devam kitapları Fiyasko, Doğmayacak Çocuk İçin Dua ve Tasfiye'dir. On üç yılda yazdığı ilk kitabı bastırmakta siyasi nedenlerle güçlük yaşayan Kertész, basıldıktan sonra da uzun süre göze çarpmamıştır. Freud, Nietzsche, Canetti ve Wittgenstein gibi birçok yazarı Macarcaya kazandırmıştır. Eserleriyle Brandenburg Ödülü ve çevirileriyle Gundolf Ödülü'ne sahip olan yazar 2002'de de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmıştır. Kitapları Yahudi Soykırımı'nı tema edinmiştir. Kamplarda yaşadığı acı dolu tecrübeler eserlerine büyük oranda yansımıştır.
Imre Kertész Nobel konuşmasında, “Her sabah içine uyandığım tiksinti ve bunaltı, o zaman anlatmayı düşündüğüm dünyaya yönlendiriyordu beni. Bütün o dehşet verici olayları yaşamakla kalmadım, aynı zamanda onları dayanılır anlatmayı başardım." demiştir. Yazmak istediği çok şeyi komünist yılların baskıcı ortamından dolayı gizlemiştir. Roman yazma isteği olsa da, cümlelere nasıl dökmesi gerektiğini anlaması uzun zaman almış, içinde yaşadığı totaliter sistemde gerçekleri sözcüklere dökmek zor olsa da, kahramanı bir oğlan çocuğu olan roman yazmaya başlamıştır. Kadersizlik, yazarın öz yaşamını anlatan bir roman olarak farklı bir yere sahiptir.
Kitabı okumaya başlamadan önce o dönemi araştırdım. 1944 yılında Macaristan, Alman işgaline uğrar ve ülkede bulunan Yahudiler ile Romanlar Auschwitz toplama kampına yollanır. Savaşın sonunda, öldürülen Macar Yahudi sayısı 450.000 ile 606.000 kadardır. Yaklaşık 28.000 de Macar Roman'ı öldürülmüştür.
Naziler ne çok ülkeyi işgal etmiş ne çok insanı öldürmüş. Okudukça ve öğrendikçe aklım almıyor. Bu kitaptan okuduğumda şaşırdığım bir şey de, Naziler'in Yahudiler harici binlerce Müslüman'ı da katletmiş olmasıdır. Dünyada unutulmayacak en büyük soykırımı farklı yazarlardan ve farklı anlatımlardan okudukça düşünüyorum; değdi mi? Gerçekten bunca insan ne için öldürüldü? Sanırım dünya buna doğru cevabı bulamadı, bulsa da dile getiremedi. Yaşadı, yazılanları okudu ve sustu.
Kadersizlik, on altı yaşındaki Yahudi bir Macar gencinin babasını çalışma kampına yolcu etmesiyle başlıyor. Üvey annesiyle kalan genç, çalıştığı yere giderken arkadaşlarıyla polis tarafından yakalanıp Auschwitz Toplama Kampı'na giden bir trene bindiriliyor. Sonrası gencin gözüyle gördüğü, duyduğu, yaşadığı her şey ayrıntılı ve canlı bir şekilde anlatılıyor. Genç, yorum ve değerlendirme yapmadan, abartısız, çoğu yerde sakin, hatta ince bir mizahla anlatıyor. Sanki olayları haykırmadan kulaklara fısıldıyor.
Yaşadığı her günü etrafı gözlemleyerek geçiriyor. "Ne olursa olsun insan her yerde yeni bir şeyi kendisine katıyor, bir toplama kampında bile -en azından ben bunu böyle yaşadım." diyen genç, bir mahkûm olarak oldukça iyimser yaşıyor. Örneğin; kampta bacaları tüten binaları gördükçe hissettikleri çok farklı geldi bana. Cidden çok sakin ve pozitif bir çocuk olmalı ki böyle düşünmeli dedim. Dumanlar azalınca daha az insan ölüyor diye minik de olsa mutlu oldu, kendisine de sıra geleceğini düşünmedi.
"Oradaki bacalarda bile dumanların kesildiği anlarda mutluluğa benzeyen bir şeyler vardı. Belki de asıl bu deneyim benim için unutulmuş kalacak, ama herkesin öğrenmek istediği, yalnızca kötü olan, yalnızca 'dehşet'. Evet, bir daha soracak olurlarsa, onlara bunu, toplama kampındaki bu mutluluğu anlatmalıyım. Soracak olurlarsa. Kendim bile unutmuş olmazsam."
Kamp dönemi hastalanması, hastanelerde uzun zaman kalması, orada lahana kokusu hissedip kamplarda biraz daha kalsam diye hissetmesi bana çok garip geldi. Özellikle SS subaylarını anlatırken çok şaşırdım. Acımasız subayları bu kadar yumuşatması normal olamazdı. İnsan bunca acı yaşayıp, vahşet görüp sakin kalabilir mi? Hastanede kaldığı süre boyunca doktorların iyileşmesi için yaptıkları da ilgimi çeken başka bir konuydu. Milyonlarca insan öldürülürken, Macar bir gencin hastanede tedavi görmesi sanırım en büyük şansıydı. O kamplarda yaşayan ve böylesi sakin kalan biri olur mu diyenlere bu kitabı okumalarını öneririm. Kamplardaki dehşet verici olayları yaşadıktan sonra “…onları dayanılır anlatmayı başardım." diyen yazar gerçekten ajitasyondan uzak bir anlatım sergilemiş. Şimdiye kadar okuduğum en farklı Holokost eserdi. Bana göre Kertész, büyük bir vahşeti bu kadar yumuşak anlattığı için ödül aldı.
İnsan zamanla mucizelere inanır ve beklermiş. Kamplardan kurtulmak, ülkesine dönmek de mucizeydi ve içinde bir yerlerde buna inandı. Yaşanan şeyleri pembe görmesi, kampı insanın canının sıkılmayacağı bir yer olarak hayal etmesi onu ayakta tuttu. Yaşanılması mümkün olmayan bir dünyada devam etme kararlılığını gösterdi. Yahudilerin tüm dünyaya karşı taşıdığı kırgınlığı hüzün veren, sakin bir anlatımla aktardı ve kadersizlik nasıl olur bir de böyle okuyun dedi.
Yazar: Sema Öklü
İnstagram: @kitapsemasi
Alıntılar
“Gerçekten de hapishane duvarları bile hayal gücünün kanat çırpınışlarını engelleyemiyor.”
“Mahkûmiyette de bir gündelik hayat olduğunu ancak Zeitz’da keşfettim, evet, gerçek mahkûmiyet aslında yeknesak gündelik hayattan ibaretti.”
“Onlara insanın hiçbir zaman yeni bir hayata başlayamayacağını, sadece eskisine devam edebileceğini anlattım. Benim adımlarımı atan bendim, bir başkası değil ve bunu gereğince yaptığımı iddia edebilirim.”
Yayınevi: Can Yayınları
Çevirmen: İlknur İgan
Sayfa Sayısı: 232
Ebat: 12,5x19,5 cm
Baskı Yılı: 2021
Kategori: Roman
Gerçek bir yaşam dramını,insanlık ayıbını bu kadar sade anlatmak ancak bir çocuğun ağzından olabilirdi.. Kitap kadar yorum ve görsel de çok etkileyici olmuş
Benim dikkatimi çeken de, hastane de tedavi gördüğü zamanlardı Sema. Bacalarından tüten dumanın ne olduğunu bilinirken, hastaya bu kadar ihtimam, özen biraz tuhaf geldi. Ya da çocuk aklıyla, olmasını istediği şeyi mi aklına getirdi bilemedim. Yorumuna sağlık canım benim ❤️
Holokost türün em güzel örneklerinde. Yorum, görseller ve alıntılarla kitaba bir daha bağlandım.
Adı ile müsemma “kadersizlik” hani bazen en büyük cevap sessizliktir ya onun gibi. Yazarın yaptığı büyük bir cevaptı. Çok güzel yorumlamışsınız. Tam da olduğu gibi.
Bu eseri okumadan önce sade bir anlatımdan, nötr bir bakış açısından bu kadar etkileneceğimi tahmin etmezdim. Benim açımdan bir ilk oldu ve deyim yerindeyse duygu sömürüsü yapmadan da etkileyici olunabiliyormuş, bunu anladım. Hep dediğim gibi keşke o olaylar sadece kurgu olsaydı, gerçekten yaşanmamış olmasaydı.