“Of, çok sıkı sarmışsın be! Acımamışsın mala.”
“Tabii kızım, İstanbul’un ağırlığını üstünden nasıl atacaksın başka türlü. Beni kırmayıp o kadar yolu teptin de geldin. İzin ver, ben de rahatlatayım seni.” dedi günümüzde hippi modasını canlı kanlı yaşatan hatun kişi Çağla. Uzandığımız çakıl taşlarından cigaramızı tüttürmek için doğrulduğumuz sırada beyaz polo tişört ve şarap kırmızısı şortuyla Okan girdi göz radarıma.
“Oooo! Eski hayranınız da teşrif ettiler küçük hanım.” diye mevzuyu alaya Çağla’nın sımsıkı poposuna bir çimdik atıverdim. Aslında haklıydı, lise boyunca süs köpek misali dolanmıştı peşimde Okan. Defalarca bana ne zaman açılacağı konusunda kızlarla iddiaya girmiş olsak da hiçbir kazananımız olmamıştı. Özgüvenli görünüp bu kadar ürkek kalbe sahip bir erkekle manitacılık oynamak nasıl olurdu diye defalarca düşündürmüş, kafamı kurcalamayı bile başarmıştı. Bir bakalım, bu yakışıklı hâlâ bana yanıksa seneler sonra artık ağzındaki baklayı çıkarttırma zamanı gelmiş demektir. Beklemediğimiz bir anda bizleri bir araya toplamaya karar veren Çağla’nın planına da yakışırdı “eski dostların yeni aşkı” ironisi.
“Selam, okulun gözde taş hatunları! Görelim bakalım eskisi kadar uçarı mısınız, yoksa duruldunuz mu?” dedi ve eğilip ikimizi de öptü. Hem de tam dudağımın en ucundan, yanağımdan gibi ama değil gibi de. İşte tam Okan’ın tarzı; ben hâlâ buradayım, beni hissedin diyen Okan. Eskiden olduğu gibi yine sol yanıma oturdu, bu da demek oluyor ki, bana âşık. Çünkü hepimizin bildiği gibi bu beşli daha doğrusu son sekiz yıldır olduğu gibi dörtlü diyelim; her buluşmasında bir orospu sigarası döndürür. Ve dudağımın temas ettiği sigarayı içine ilk çeken hep o olurdu. Bir gün kafası güzelken kucağıma yatıp anlatmış ve kendini ifşa etmişti sevgili platoniğim.
Kafamda Okan ile ilişkim nasıl olurdu diye salınan düşüncelere dalmışken pazulu iki kolun beni belimden havaya kaldırdığını hissettim. İşte bizim hayta Musti ve kızları çıldırtan, erkekleri kızdıran parfümlü ter kokusu hâkim oldu ortama. Tabii diğer kızları çıldırttığını ve diğer erkekleri kızdırdığını söylemem şart. Çünkü bizim ilişkimiz aseksüel bir arkadaşlık modernizesindeydi. Sadece lisenin bittiği yaz ilişki çemberimizde ufak tefek gerilimler yaşanmıştı. İşte orada eski beşlinin diğer karakteri sahneye çıkıyor. Zeki, saf, temiz, muntazam ve hayran olunası Selin. Öğretmenlerden öğrencilere tüm okulun dilinden düşmeyen örnek öğrenci, güzel kız Selin.
O yaz üniversite sınavının stresinden kurtulmanın verdiği coşkuyla Çağla ve Musti, evet doğru duydunuz her ikisi de, Selin’e aşklarını açıklamıştı. Ve tahmin edeceğiniz üzere Selin Hanım Musti’yi tercih etmişti. Harika arkadaşlığımız feminist lezbiyen Çağla’nın Musti’ye sataşmaları ile sarsılmıştı. Zaten yazın bitimine doğru aldığımız haberle de hepimiz ayrı şehirlere dağılmış, birbirimizi bir daha arayamamıştık. Çünkü artık o yoktu. Saf, temiz, akıllı, tüm güzel sıfatların kraliçesi Selin kendine hiç yakışmayacak bir şey yapmıştı. Kendi fişini çekmişti.
Okan ve ben ne dağılan Çağla’ya ne de Musti’ye destek olabildik. Aslında biz de onlar kadar dağılmıştık ama o hakkı kendimizde görememenin cesaretsizliğiyle hermit yengeci misali kabuklarımıza sığınmıştık. Selin’i kaybettikten iki sene sonra Musti hepimize tekrar ulaşsa da bir daha eskisi gibi olamadık. Evet yine ara ara görüştük, eğlendik, tüttürdük ama artık o çember yoktu.
Şimdi, seneler sonra Çağla önemli bir mevzu için buraya, en güzel anılarımızın olduğu vadiye davet etmişti hepimizi. Dağları aşıp, antik Likya yolundan yürüyüp, araçların giremeyeceği ıssız patikalardan vardığımız Kelebekler Vadisi’ne. Bir nevi özgürlük diyarımıza. Uzun uğraşlardan sonra hepimizi ikna etmişti Çağla. Onu çağıracaktık bu gece. İntiharının üstünden geçen tam sekiz sene sonra en sevdiği yere ve en sevdiklerinin yanına. Ruhuna seslenecektik güzel prensesimiz Selin’in.
Başımıza geleceklerden habersiz kendimizi Çağla’nın komutlarına, gecenin sessizliğine ve dolunayın ışığına bıraktık. Tabii bir de derin derin ciğerlerimize çektiğimiz sarmamızın kafasına.
Hayatımda birçok hata yapmış olabilirim ama o bitmeyen gece orada olmak en büyük hatamdı. Selin’e seslenme seansımızın başlarında tüm vücudumun uyuştuğunu hissettim, soluk alışım yavaşlamış, vücudum gevşemişti. Sanıyorum ki, diğerleri de aynı histeydi. Sonra, bir anda nefesim kesildi. Seansı bitirin diye bağırmak istiyordum. Ellerimle havayı yoklayıp arkadaşlarıma ulaşmaya çalıştım ama ne ayılabiliyordum ne de onlara sesimi duyurabiliyordum.
Gözlerimi açabildiğimde ise artık her şey için çok geçti. Hayatımın en acımasız gecesi o lanetli gece oldu.
***
Beni çağırmaktan öte varlığıma ulaşmak için çırpındıklarını duydum. Yanlarına süzüldükçe duygularımız yoğunlaştı ve birbirine karıştı. Onların bedenini geziyor, en mahrem yerlerine dokunup ürpertiyordum. Bana çılgınlar gibi âşık olduğunu bildiğim Çağla’nın vücuduna dokunup aklını başından almak, dudaklarındaki o gülümsemeye şahit olmak muazzam bir zevkti. Yıllar geçmesine rağmen daha dün gibi hatırladığım erkeğimin o kuvvetli vücudunun her yüzeyini tekrar hissetmek ise aklımı başımdan alan şey oldu. Ve ruhumu satmaya karar verdim. Artık o eski, saf, temiz kız yoktu.
Zamanın kölesi olmayı bıraktığımdan beri ruhum taşlaşmıştı. Hem yapmak istedikleri tam anlamıyla bu olmasa da, bana bir şans daha tanımak istedikleri konusunda hem fikir olduğumuz kanaatindeydim. Benim de bu şansı değerlendirmek için tek hakkım vardı. Doğru ve hızlı karar vermeliydim; ya onları gökyüzünden izleyen Selin olarak devam edecekti savruk ruhum ya da bir beden bulacaktı kendine. Kararsızlığımı noktalamama sebep olan, her şeyine hayran olduğum grubumuzun gizli lideri Berna’nın kapalı gözlerinin ardına sığınmış ürkek ve titreyen vücuduna şahit olmam oldu. Etrafında dolaştıkça nefesinin ürpertisini, kalp atışını içimde hissetmeye başladım. Daha derin, daha gerçek, daha canlı. Öyle bir an oldu ki soluğum kesildi. Tekrar derin bir nefes alıp gözlerimi açtığımda can dostum gökyüzünde duyulmayan çığlıklarıyla süzülüyordu. Berna’nın ne yapacağını bilemeyen çaresiz ruhuyla göz göze geldiğimde ufak da olsa bir acıma duydum ona karşı. Ama çok ufak. Artık iş işten geçmişti. Dediğim gibi beni onlar çağırmıştı. Selin için uyanma ve hayata kaldığı yerden devam etme zamanıydı.
Sinem Gülsoy Usta
Comments