"Giderek gelişen ve sanayileşen yaşam, bu yaşamla doğan karmaşa, insanları yalnızlığa itiyor. Aşkı, sevgiyi, bağlanacak bir şeyi bulamayan insanlar da sorgulamaya başlıyor. Herzog gibi var olma savaşı veren, sorgulayan, acı çeken kişilere bakış açımı değiştiren bu kitap, birçok tez ve yayına konu olmuş."
Saul Bellow (10 Haziran 1915-5 Nisan 2005)
Kanada doğumlu, Yahudi asıllı Amerikalı yazar Saul Bellow, Rusya’nın Saint Petersburg kentinden göç eden beş çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu. Chicago Üniversitesinden Northwestern Üniversitesine geçiş yaptı, edebiyat okumak istedi fakat İngilizce bölümünün Yahudi karşıtı olduğunu anlayınca sosyoloji ve antropoloji okudu, onur derecesiyle mezun oldu. Antropolojinin de onun eserlerine zenginlik kattığı görülmüştür.
Yazar 1930’larda Richard Wright, Nelson Algren gibi edebiyatçılarla “Works Progress Administration Writer’s Project”in bir parçası oldu. Orada yazarların çoğu radikalciydi ve komünist davaya ilgi duyuyordu. Bellow 1941’de orduya katılmak isterken, çocukken yasadışı yollardan Amerika’ya göç ettiklerini öğrendi ve ABD vatandaşı oldu. 1948’de Guggenheim Bursu kazandı, Paris’e taşındı. Burada “Augie March’ın Maceraları”nı yazdı. İlk pikaresk romanı, Don Kişot ile benzerlikler taşıyordu. Günlük ama felsefi roman olan bu eser, Bellow için önemliydi. Yazar olarak ilk ününü sağlayan romandı. Ayrıca bir röportajında söylediğine göre “Tom Amca’nın Kulübesi” kitabını okuyunca yazar olmaya karar vermiş olması da onun için önemliydi. 1961 yılında Porto Riko Üniversitesinde yaratıcı yazarlık dersleri verdi, en önemli öğrencisi William Kennedy’ydi. 1964 yılında yazdığı “Herzog” eseriyle çok satanlar listesine girdi. 1976 yılında Nobel Edebiyat Ödülü ve Pulitzer Kurgu Ödülü’nü kazandı. 1988 yılında Ulusal Sanat Madalyası, 1954-1965-1971 yıllarındaysa Ulusal Kitap Ödülü sahibi olan Saul Bellow, 89 yaşında Amerika Massachusetts’de vefat etti.
Herzog (1964)
Herzog duygusal olarak bunalımlı, orta yaş krizi yaşayan, entelektüel, başarısız bir yazar, eş, baba ve hocadır. “Aklımı kaçırdıysam bana göre hava hoş” diye yaşayan Herzog, hayattaki başarısızlıklarını birçok kişiye yazdığı mektuplarla aşmak ister. Yazdığı her mektup yaşamına ters ve bir o kadar iddialıdır. İçinde yaşattığı eğitimli, felsefik düşünceleri olan adam mektuplarda can bulur. Mektuplar öyle farklı ki; her mektupta bir düşünce, bir yaşam şekli, eleştiri, başkaldırı, itiraf ve nasihat var. Mektuplar bambaşka bir Herzog’u açığa çıkartıyor. Kalemşorluk ya da şimdilerin deyimiyle klavye delikanlısı gibi bir durum oluyor. Bu mektuplar hiçbir zaman postalanmıyor. Ben okurken mektuptan çok günlük olarak tanımladım. Her birinden edindiğim bilgilerle de Herzog’u ete kemiğe büründürdüm. O var, onun gibiler yaşıyor, etrafımızda, ailemizde öyle çoklar ki. Belki yazar da kendinden bir parça katmış olabilir. Bellow özel hayatında beş kez evlenmiş biri olarak Herzog üzerinden kadınlarla yaşadığı yanlış ilişkileri, kötü giden evlilikleri de aktarmış. Herzog yaptığı başarısız evliliklerde, ayrılma süreçlerinde ve sonrasında yine oldukça bunalımlı günler geçiriyor. Aslında böyle bir karakteri okumak kolay değil, herkesin seveceğini düşünmüyorum. Ama tuhaf şekilde de sonunu merak ederek okutan bir yönü var.
Herzog’un tamamlayamadığı projeleri onu hayattan soğutur, kendini ifade etmesi ve çevresinde olan biteni anlaması zorlaşır. Her şeyi çok düşünen Herzog sürekli aklıyla oynar. “Ahlaki duyguların öldüğü, vicdanın yok olduğu; özgürlüğe, yasaya, görgü kurallarına ve diğer her şeye duyulan saygının çökerek yerini korkaklığa, yozlaşmaya, kana bıraktığı o iğrenç an geldi mi?” diye akıl yürütür. Zaman nedir bilmeyen Herzog gibi Saul Bellow da geçmiş ve şimdiki zamanı birleştirmiş. Zaman ve mekân kavramı yok. Herzog’un yaşadıkları öyle boğucu ki, o ânı okuyup geçiyor insan. Bir yandan da an kıymetli ama önemsiz gibi hissettiriyor.
“İçimde biri var. Onun kontrolu altındayım. Onun hakkında konuştuğumda kafamın içinde olduğunu hissediyorum, düzeni sağlamak için beni yumrukluyor. Beni mahvedecek.”
Herzog böyle biri, sürekli savaş halinde. Öyle yalnız ki, kimi zaman karanlıkta kalmış savunmasız bebek gibi, bazen de büyük çabayla ayağa kalkan aslan gibi. Kırılgan ve hasta bir aslan.
Kendini sorgulamayı sevdiği gibi eski eşlerini, babalığını, dini ve uygarlığı da sorguluyor. Ailesini ve kardeşlerini seviyor. Onlarla kendini güvende hissediyor. Ne yaparsa yapsın iç sesi susmuyor. O susmadıkça okuyanı da sıkıyor. Sonu iyi olmayacak gibi hissettiriyor. En iyi bildiği şeyi yapıyor, herkesten ve her şeyden kaçıp yalnızlığa kucak açıyor. Belirsiz bir sonla bitiyor Herzog.
Kitap uzun, sürekli mektuplarla araya giren felsefi düşünceler ve karakterin yapısından dolayı kolay okunacak bir eser değil. Zihin karmaşası olan bir karakter var ve Saul Bellow bunu güzel bir şekilde işlemiş. Ben eminim ki kendi hayatından çok şey var bu kitapta. İçinde yaşadığımız toplumda kimse kusursuz değil. Giderek gelişen ve sanayileşen yaşam, bu yaşamla doğan karmaşa, insanları yalnızlığa itiyor. Aşkı, sevgiyi, bağlanacak bir şeyi bulamayan insanlar da sorgulamaya başlıyor. Herzog gibi var olma savaşı veren, sorgulayan, acı çeken kişilere bakış açımı değiştiren bu kitap, birçok tez ve yayına konu olmuş. Ülkemizde çok bilinen bir yazar değil. Ama okumak için bir şansı hak ediyor.
Yazar: Sema Öklü
İnstagram: @kitapsemasi
Alıntılar
“İnsan bazen kaçıp bir deliğe saklanmak istiyor, tıpkı bir hayvan gibi.”
“Akılsıza ahmaklığına uygun karşılık ver yoksa kendini bilge sanır.”
“Keder, bayım, aylaklığın bir türüdür.”
Yayınevi: İletişim Yayınları
Çevirmen: Özde Duygu Gürkan
Sayfa Sayısı: 428
Ebat: 13x19,5 cm
Baskı Yılı: 1. Baskı 2014 - 3. Baskı 2020
Kategori: Roman
Çok düşündüren ve çok fazla şey bulabileceğimiz bir karakterdi Herzog. Etkiledi mi evet, unutulmazlar arasına girdi mi evet. Ben de herkese tavsiye ederim ama üzerinde düşündürücü özelliğini unutmadan.