Öfke Edebiyatı’nın babası, iflah olmaz “tekrar”cı, başkası üzerinden kendine dönüşün kalemi: Thomas Bernhard.
En önemli özelliği; öfke duyduğu, nefret ettiği ne varsa onlara sırtını dönmek ya da onlardan kaçmak yerine, üzerine gitmesi hatta içine girmesi ve sonra da öfke duymaya devam etmesi. Bu öfke ve nefrete karşın kendini soyutlamaktansa, ateşi körüklemek istercesine öfkeyi ve nefreti arar, onun karakterleri.
Bernhard’ın ritüele dönen tekrarları; tekrarlayan eylemlerin, sözcüklerin gizemli sarhoşluğu âdeta. Anlatmak yerine göstermeyi tercih eder ve bunu karakterlerine defalarca tekrarlatarak yapar.
Hemen her şeye karşı olan öfkesi, nefreti, saplantılı tekrarları bizi bunaltmak yerine ilginç bir şekilde tetikte bir hâl ile okumamızı sağlar. Üstelik okumayı zorlaştırabilecek paragrafsız, uzun cümleli anlatımına rağmen. Bunun sebebi Thomas Bernhard’ın kendine has tempolu dilinden kaynaklanıyor. Okurken, kalemine ayak uydurmaya, zihninizi o enerjiye odaklamaya çalışıyorsunuz.
Metis’ten çıkan “Wittgenstein’ın Yeğeni” Orhan Pamuk’un sonsözde belirttiği gibi Bernhard edebiyatına başlamak için iyi bir seçim.
Alıntılar
"Er ya da geç kendimi ve dünyayı hastalıklı biçimde gözümde büyüttüğüm için mahvolacağım.”
“Peki sergilenen ve kendini sürekli sergileyen beyinle, kullanılan ve kendini sürekli kullanan beyin arasındaki fark nedir?”
“İnsanların yüzde doksanı gibi ben de hep bulunmadığım yerde, az önce bırakıp kaçtığım yerde olmak istiyorum.”
“Yolcuların en mutlusuyum, hareket halinde olanların, tekerlek üzerinde gidenlerin, atlayıp gidiverenlerin, ama yolun sonuna varan yolcular arasında en mutsuzuyum.”
Yazar: @cortazarinmatesi
コメント