Gidelim mi? Başımızı alıp, dağ tepe aşıp gidelim mi?
İçimizdeki kopan fırtınaları sıyırıp atalım. Güneşli günlere doğru uzun bir yolculuğa çıkalım. Karanlığı, umutsuzluğu arkamızda bırakıp, en içten sıcacık gülümseyişimizi takınıp kaçalım buralardan.
Bir karavan alalım; içini de umutla, sevgiyle dolduralım.
Mesela bir sahil kasabasında mola verelim. İki sandalye, ortaya da bir masa atalım.
Güneşin doğuşunu seyredelim. Olmayanları olduralım. Kötü günlere sırtımızı dönelim. Görünmez duvarlar örelim kötülüklere... İki de çay alalım elimize, güneşin doğuşunu seyredelim yine. Her gün taptaze bir umutla uyanalım. Olmazları olduralım.
Bize acı verenleri, öncelikle eski albümleri yakalım. Sonra yanına gelen kuru çiçekleri de katalım. Küllerini de öyle bir savuralım ki, yana yana kül olan biz değil de anılar olsun.
Ama biz umudumuzu hiç kaybetmeyelim.
Belki bir sahil kasabasına taşınırız. Küçük de bir bahçemiz olur. Bilirsin güneşin doğuşu olsun, batışı olsun; hepsi de ayrı güzeldir. Denize yansıyan o kızıllığı seyredelim mesela. Bazı geceler ağustos böceklerinin sesi ile uyuyalım. Zaman kavramını silelim hayatımızdan, bir yere yetişme telaşını, vakitsizliğimizi savurup atalım. Ama umudumuzu, yaşama sevincimizi günden güne tazeleyelim. Sonra kalk, bir kahve yap, sen anlat ben dinleyeyim. Ya da ben susayım, sen de sus, biz yine birbirimizi dinleyelim. Mesele konuşmak da değildir ki, insan susarak da anlaşır. Gözlerimin içine bak mesela, oralarda bir yerde neşeni hep hissedeyim. Olur ya bir gün gidersen, beni iyi hatırla.
Yazar: Melisa Kantarcı
Comments