Yârin Olduğu Yere - Banu Balaban
top of page
Schoolgirl with Books

Yârin Olduğu Yere - Banu Balaban




Gök gürlüyor. Salondaki sessizliğin ortasına düşüyor bir anda. “Yağmur yağacak, çamaşırları toplamış mıydım?” diye geçiriyor aklından Behiye. O sırada çayını gürültüyle karıştırıp höpürdeterek yudumlayan Bülent, Behiye’ye doğru elindeki kâğıdı sallıyor: “Teyzeciğim bak, Tapu Müdürlüğü’nden riskli yapı diye şerh edilmiş, niye hâlâ ayak diriyorsun? Hem ben kendi ellerimle yapacağım diyorum inşaatı.” Alnındaki boncuk boncuk terle yaşlı kadının yüzüne bakmaya devam ediyor. Cevap alamayınca sıkıntıyla nefes verip arkasına yaslanıyor oymalı tekli koltukta. Kolçakları sıkıyor gergince. “Sen de bir şey söylesene Mehmet Bey!” Mehmet, terleyen eli kuaför sarısı saçlı genç eşi Tuba’nın elinde, söze giriyor: “Behiye Teyzem aklı başında kadındır. Bilmez mi bu evde artık bu şekilde oturamayacağını.”


Behiye “Çay koyayım size,” diyerek kütleyen dizleriyle ayağa kalkmaya çalışıyor. O ayaklanmadan Selda yanına koşuyor. “Otur teyzeciğim sen, ben koyarım çayları. Sonra kulağına fısıldıyor: “Para için demediklerini bilsem ben bile ikna olacağım neredeyse.”


Sırtındaki yastığı düzeltiyor Behiye. Koridordan koşarak geçen küçük bir oğlan çocuğuna ilişiyor gözleri. Sarı saçlı, ekose şortlu. Gülümsüyor gözleri ışıldayarak.


Çayları servis eden Selda, şerh kâğıdını Bülent’in elinden alıp inceliyor. “Ne malum bunun gerçek olduğu? Sizin tapuda sağlam bir networkünüz var bildiğim kadarıyla Bülent Bey.”


Bülent, yerinde huzursuzca kıpırdanarak itiraz ediyor: “Selda Hanım, neyi ima ediyorsunuz? Ben sadece hepimizin güvenliği için şey ediyorum. Siz de kızınızla yalnızsınız bu binada. Bir başınıza, maazallah.”


“Size ne benim yalnızlığımdan! Başımın çaresine bakarım ben!”


“Tamam, sakin olalım,” diye söze giriyor Mehmet. Tuba, Mehmet’in eline daha da yapışıp “Yıkılmalı bu bina, söz verdin aşkım,” diyor.


Behiye sakince yerinden kalkıyor. “Fuat Bey gelecek birazdan. Müsaadenizle ben yemek hazırlayacağım,” diyerek mutfağa gidiyor.


“Diyorum ben size, yemek saatinde gelmeyelim abi, her akşam aynı şey. Hiç yol alamıyoruz,” diyor Bülent burnundan soluyarak.


Mehmet, eli hâlâ Tuba’nın elinde, gözlerini devirerek “Sabah geldiğimizde de aynı şey oldu biliyorsun abi,” diyor.


Behiye, mutfakta tarhana çorbasını karıştırırken koroya katılan genç Fuat geliyor gözünün önüne. TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu. Kocaman siyah papyonu, ihtişamlı bıyıkları, yana taradığı dalgalı kumral saçları ve tok sesiyle Fuat… Genç Behiye’nin hemen arka sırasında. Nefesi değdi değecek neredeyse ense tüylerine.


Dere geliyor dere yalelel yalelel Kumunu sere sere yalelellim Al beni götür dere yalelel yalelel Yârin olduğu yere yalelellim.


“İşimiz iş,” diyor Bülent salondan. “Başladı yine türküye.”


Selda sesini yükseltiyor dayanamayıp “Saygısızlık etmeyin. O da bu apartmanın bir sakini ve bizim gibi onun da söz hakkı var. İstemiyor işte kadıncağız yıkımı. Ben de istemiyorum açıkçası. Çünkü sizin raporunuz bana göre sahte!”


Tarhanayı son bir kez çeviriyor ve tahta kepçeyle çukur tabağa koyup mutfak masasına bırakıyor Behiye. Yoğurdun ekşimsi tadı, mis gibi domates ve biber salçasıyla harmanlanmış. “İç oğlum. Sonra baban gelene kadar güzelce derslerini yaparsın.” Boşlukta, hayali sarı saçları okşuyor titreyen eli.


Ben armudu dişledim yalelel yalelel Sapını gümüşledim yalelellim Ben yârimin ismini yalelel yalelel Mendilime işledim yalelellim.


Genç Fuat, yüksek tavanlı pastanede sigarasını söndürüyor. İçi içine sığmıyor heyecandan. Boş muhallebi tabağını kenara çekip Genç Behiye’nin narin beyaz ellerini ellerinin arasına alıyor. Gözlerinin içine bakıp döküyor yüreğindekini; “Evlen benimle…”


Amanın aman aman Zamanın zaman zaman Bizim düğün ne zaman yalelellim. Ağlıyor, çok ağlıyor Genç Behiye. Salondaki oymalı üçlü koltuğun tam ortasında. Sağından solundan gelen limon kolonyası kokulu teselli sözleri kar taneleri gibi uçuşup karışıyor boşluğa: “Otobüs yağmurda kaymış, ne yapacaksın, takdir-i ilahi.” Sonra fısıltılar: “Baba-oğlu birbirine sarılmış halde bulmuşlar, ah ki ne ah!” Gözleri balkonda asılı çamaşırlara takılıyor.


Ekoseli bir şort, bol paça bir pantolon... Sonra günlerce, belki de yüzyıllarca uyuyor da uyuyor Genç Behiye delik deşik damarlarına zerk edilen ilaçlarla. “Bugün yoksa yarın mı, dün ne zaman gelecek?”


Behiye, ağır adımlarla mutfaktan salona dönüyor. Kapıda durup tek tek salondaki herkesin yüzüne bakıyor. Gök gürlüyor. Bülent, bu defa yaşlı kadının kararını açıklayacağından emin, heyecanla ayağa kalkıyor. Dudakları aralanıyor Behiye’nin: “Yağmur yağacak, çamaşırları toplamış mıydım? Fuat da gelir birazdan, acıkmıştır…”



Banu Balaban

Schoolgirl with Books
bottom of page