Zihnimde yerleşik koku var mı diye düşündüğüm oldu çok zaman. Gerilere gidip de çıkarabildiğim ilk koku lohusa şerbeti şekeri kokusu. Dünyama kardeşimin geldiği günlerden kalma. Baskın tarçın kokusu. O ne renk ama? Mor mu desem? Pembe değil kesin. Fuşya falan da değil. Daha koyusu. Hani erkeklerin hiç anlamadığı tonlardan. Kokusu ise nasıl üst düzey, nasıl keskin, nasıl üst notalardan… Tüm evi ânında kaplıyor da burnunda asılı kalıyor. Öyle böyle değil.
O şeker hep gözümün önünde. Salondaki dolabın en kuytu köşesinde herkesten saklanıldığını hatırlıyorum. Gizli gizli elime alıp uzun uzun baktığım, kokladığım anlar hafızamın en mutena yerinde durur hâlâ. Yaşamın en saf kokusu.
Bugün yetmiş sekiz gün oldu.
Artık yok oldu diyebilirim. Kokunun evden ayrılması tahmin ettiğinden daha uzun sürdü inan. Cenazenin evden çıkması ve gömülmesi de en hızlı mesaisiydi bu ölüm işinin. İnan bana, sen de bilirsin. Kokun da taşınınca artık burası için “Eviydi bir zamanlar,” diyebileceğim rahatlıkla. Banyoda üzerinde kıllarının olduğu lifi yaktım geçen gece. Her gece onunla sohbet ediyorduk şarap içerken ama yeter artık… İnsan kılla konuşur mu her gece? Hadi konuşuyorsun da bir cevap vermez mi karşı taraf? Günlerce o kadar sessiz kalır mısın? Olacak iş mi? Bin araba laf ettim yeminle, onca lafa kız alırdım ben, kız hamile bile kalırdı. Su yutkunu gibi susar durur musun neredeyse seksen gün? Ne ayıp?
Ölünce insan böyle ukala mı oluyor bilmem…
Mendebur… Tüyün kadar değişik huyun vardı, bu lifte kalan mendebur tarafın zahir.
Yetmiş sekiz gün oldu.
Kokun ancak ayrıldı evden. Yastık kılıfını falan da değiştirdim bugün. O hafta giydiğin eşofman da kokmayınca iyice kani oldum desem yalan olmaz. Kazada paramparça olduğundan, her şeyi kesmişler makasla, kokun var diye bağrıma bastıracağım ilaç için dahi bir esvap yok. Atmışlar onları. Atletin falan yok kokun sinen. Allah affetsin şapka, bere falan da hiç yakışmazdı ki kullanasın. Ez cümle yok kokun, kalmadı.
Bir tek anılarımız kaldı. Hatırladıklarım, fotoğraflarımız. Sen de hatırlıyor musun onları? Sahi sen hatırlayabiliyor musun? Yok, değil mi? Senin durumun daha kötü. Nasıl olacak da hatırlayacaksın? Kokumu alıyor musun? Çok fena ya… Hallettin mi? Nasıl yaptın ki? Kuşlar mı? Allah’ın işine bak, her şeyi düşünmüş mübarek… Bana konan kuş falan olmadı ki nasıl getiriyor kokumu onca yol? Yol mu? Yapma ya? Dünyanın kokusunu getiriyor, sen mi seçiyorsun? İyiymiş sizde sistem. Benim kokumu nasıl seçiyorsun ki sen? Allah allah, demek şeffaf kutuda geliyor, adım bile yazıyor ha üzerinde, hiç uğraşmıyorsun. Vallahi iyiymiş. Keyfin yerinde demek. Sistem kurulmuş, keyifler keka desene. Biz burada kokun gidecek aman gitmesin diye mesai yapıyoruz her gün, sizde kişiye özel hizmet var ha? Bir de en kabası seksen gün tutabiliyoruz. Olacak iş mi?
Yetmiş sekiz gün.
Pijamanı vakumlu poşette saklayayım dedim; bir arkadaşım dediydi, açınca hiç koku falan gelmemiş. Çok ağlamış. Yapmak istemedim kendime o eziyeti. Gereksiz umut oyunlarına hacet yok belli bir yaştan sonra. Yıkadım, ütülemedim. Ütüyü bıraktım biliyorsun. Pijama çekmeceni de boşalttım, tişörtlerimi koydum. Epey boş durdu, baktım kimseye faydası yok, ben kullanayım dedim. Giysilerini filan da dağıttım. Çok sevdiğin gömleklerini ve takım elbiselerini belediyenin ihtiyaç sahipleri için bir butiği varmış ona bağışladım. Babamın kravatının yanına, en sevdiğin ince, lacivert kravatını koydum senin de. İkisi de poşette şimdi, kutuda yan yana. Kokusuz.
Oldu yetmiş sekiz gün. Kokun da gitti.
Islak, ekşi, bağımlılık yapan, terli, yorucu, dolu dolu, yorgun ve yaşlı kokunun ölmesi senden sonra tam yetmiş sekiz gün sürdü. Son gün eve kesif ve ağır bir ölüm kokusu hâkim oldu. Bayat ve basık bir koku. Emanet bir koku. Camı açsan gidecek ama hemen açmıyorsun. Bir süre soluyorsun, ölümü yaşatmak ister gibi. Burnun alışmadan ve kokunun yerini almadan araladım camı ben. Seninkini hafızamda sakladım. Lohusa şekerinden sonra sen varsın bir tek. Seni de o en dip dolaba koydum, şekerle birlikte çıkarıp gizli gizli kokluyorum. Yaşamın kokusu, ikisi de benim zihnimde. Anılar var şimdi. Ben yanına gelirken onları birine emanet edeceğim. Korkma.
Melike Pehlivan İşler
Melike Hocam kaleminize sağlık. sular gibi seller gibi akıp gitmiş. okuru bol olsun. 🌹