top of page
Schoolgirl with Books

Bahar Dalı - Özge Soylu Bozdağ




Zeliha akşam yatmadan önce çalar saatinin alarmını kurmuştu. Ama her zamanki gibi saatin alarmı çalmadan uyandı. Oda arkadaşları hâlâ uyuyordu. Zeliha, Ayşe’nin horladığını duyunca yüzüne bir gülümseme yayıldı. Ses çıkarmamaya çalışarak elbise dolabını açtı. Dolabın kendine ait bölümünden beyaz hemşire formasını, dün akşam yıkayıp kaloriferin üzerinde kuruttuğu ince çoraplarını ve ayakkabılarını çıkardı. Giyeceklerini yatağa, ayakkabılarını yere; yine usulca bıraktı. Üzerinden pijamasını çıkarırken bir yandan da el çabukluğuyla sütyenini giydi. Öğretmenleri her akşam yatakhaneye sayıma geldiklerinde sütyen kontrolü yaparlardı. “Yatarken mutlaka sütyenlerinizi çıkarın yoksa göğüsleriniz sarkar,” diye uyarırlardı. Ojeleri aklına geldi, neyse ki sürdüğü gibi duruyorlardı. Öğretmenleri derslerde onları da kontrol ediyordu. Ojeler çıktıysa yenilenmeli, koyu renk değil, her zaman açık renk oje kullanılmalıydı.


Giyinirken bir yandan da annesini düşündü. Akşam telefon etmiş, yarın okula uğrayacağını söylemişti. Annesi üç senedir okuduğu okula bir-iki kez ancak gelmişti. Zeliha hafta sonları dışında, hafta içi de bir gün öğle arasında Sıhhiye’den Etlik’e bir saat minibüs bekleyerek ailesini görmeye, eve giderdi. En fazla iki saat evde kalır, sonra aceleyle yurdun kapıları kapanmadan okula dönerdi. Ortaokulu bitirince babası, “Kızım, ya yatılı bir okula git ya da seni okuldan almak zorundayım. On çocuk hangi birinize yetişeyim,” demişti. Babasına hak vermişti. Zeliha’nın iki ablası, dört kız kardeşi, üç de erkek kardeşi vardı. Yurtta okuyan bir tek Zeliha’ydı. Diğer kardeşleri de okula gidiyordu. Beyaz ince çoraplarını giyerken oda arkadaşlarının saatlerinin alarmı da birer birer çalmaya başladı. Biri alarmı kapattı, tekrar uykuya daldı. Öbürü söylenerek yatağında doğruldu. Zeliha beyaz ayakkabılarını giymiş, defter ve kitaplarını eline almış, derse gitmeye hazırdı. Bahar dalı gibi görünüyordu. Hızlı adımlarla odadan çıkıp dersliğe girdi, cam kenarındaki yerine oturdu. İlk derse kahvaltı etmeden ancak yetişebildi. Dersten çıkınca bir şeyler atıştırırdı. Aklında aynı soru dönüp durdu. Annesi neden okula geliyordu? İlk ders beslenme dersiydi. Beslenme Uzmanı öğretmenleri yeşil mercimeğin faydalarını anlatıyordu. Gülümsedi, annesinin anlattığı fıkra geldi aklına. İlk dersin bitmesine az kalmıştı, camdan tekrar dışarı baktığında okulun kapısından annesinin girdiğini gördü. Hava çok soğuktu, yerler hep buzdu. Annesi ayazdan ellerini ovuşturarak yavaş yavaş yürüyordu. Okulun bahçesindeki çınar ağacının altındaki banka oturdu. Ağacın dalları buzla kaplanmış, bembeyazlardı. Zeliha onlara bakarken içi üşüdü.


İlk ders sona erdiğinde Zeliha, öğretmenin sınıfı terk etmesini zor bekledi. Arkasından hızla sınıftan çıktı. Annesinin yanına geldi.


—Hayırdır anne, kötü bir şey yok ya?


—Kızım az otur, nasılsın de önce. Niye böyle çıktın dışarı? Üşüyeceksin.


—Şöyle kantine geçelim, sen de üşümüşsündür.


“Önce bir nasılsın de!” Kaç gündür görmediği kızına sarılmayan annem söylüyor bunu bana. Zeliha sus, sakın açma aynı defterleri.

 

Zeliha, annesini kantinde cam kenarındaki bir masaya oturttu:


—Çay alıyorum, içersin değil mi?


Annesi sessizce başını salladı. Eşarbını düzeltti, gözlerini masadaki kirli örtüye dikti.


Zeliha birkaç dakika sonra ellerinde iki çay bardağıyla geldi, annesinin karşısına oturdu. Yüzüne dikkatlice bakarak:


—Nasılsın Anne?


—İyiyim evladım. Soğuklarla uğraşıyoruz işte. Selçuk üşütmüş biraz. Ciddi bir şeyi yok ama. Kardeşlerinin, babanın sana selamı var. Sen nasılsın?


—İyiyim işte. Gece nöbet, gündüz okul. Az kaldı nasılsa, okul bitince bu kadar zorlanmam herhâlde. 


Zeliha’nın gözü annesinin üstündeki kabana kaydı. Kabanı annesine, staj yaparken biriktirdiği parayla hediye almıştı. Yüzü aydınlandı bir an. Annesi bunu fark etmedi, ona bakıyordu ama aklı başka yerdeydi belli ki:


—Kızım, nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama lütfen sakince dinle beni.


—Tamam, söyle anne.


Zeliha dikkatle annesinin yüzüne baktı. Annesi yüzünü pencereye çevirdi. Camlar buğuluydu, dışarısı çok seçilmiyordu. Zeliha bakışlarını masaya çevirdi. Masada henüz yudumlanmamış iki bardak çay vardı. İki eliyle masanın üstünde kendine yakın olan bardağı kavradı, içine bir sıcaklık yayıldı. Annesinin ağzından çıkacak kelimeleri bekledi.


—Kızım, hafta sonu Hanifegiller sana görücü gelecekler. Sen tanımazsın. İyi insanlar. İstanbul’da yaşıyorlar. Sana illa evleneceksin demiyoruz. Düşünür taşınır, kafana yatarsa sözlenirsiniz.


Zeliha yanıt vermedi. Masadaki örtüye daldı. Ellerini sıkıca kavradığı bardaktan çekti. Annesi de başını önüne eğdi, masada duran şekeri alıp çay bardağına attı, aceleyle karıştırdı. Sonra çayından bir yudum aldı. Sessizliği çalan ders zili böldü.


—Neyse ben gideyim, sen de derse gecikme. Hafta sonu eve gelirsin, konuşuruz.


Zeliha binaya girdi. Dersliğin önünde Ayşe’yi gördü, onu kenara çekti.


—Ayşe, fikrimi değiştirdim, beraber eve çıkabiliriz.


—Hani okul bitince annenlerle oturacaktın, onlara bakacaktın? Neden fikir değiştirdin?


—Onlar beni gözden çıkarmışlar kızım!



Özge Soylu Bozdağ

Schoolgirl with Books
bottom of page