Gülistan'ı Kurtarmak - İsmail Okutan
top of page
Schoolgirl with Books

Gülistan'ı Kurtarmak - İsmail Okutan




Karanlık yavaş yavaş dağların üzerine çökerken sık ve kalın yapraklı ağaçlarla kaplı ıssız ormanda kuşları bir heyecan kaplamıştı. Kuğuların ulu kağanı toplantıya çağırıyordu herkesi bu akşam. Dere, tepe, taşlar, ağaçlar her taraf kuğularla doluydu. Kuğuların hakanı bir ağacın en yüksek dallarından birine konmuştu, oradan konuşuyordu. Onlara öyle bir konuşma yaptı ki, hüzün ve keder doldurdu herkesin kalbine. Nasihat ve vasiyet dolu olan böyle bir konuşmayı kimse beklemiyordu, ayrılık ve veda niteliğinde bir konuşmaydı bu. 


Kuğuların gösterişli, bilge ve ulu kağanı yaşlanmıştı artık. Ülkesi Gülistan’ı imar ve işar edip güzellik ve barış içinde yaşanabilir bir ülke haline getirmişti. Herkesin çok sevdiği, itimat ettiği bilge kuğu yaşlandı ve günlerden bir gün hastalanıp yatağa düştü. Ülkenin dört bir yanından hekimler getirdiler onu iyileştirmek için fakat ne yapsalar, ne etseler tedavi edemediler. Sonunda bilge kağan öldü, arkasından gözyaşları sel olup aktı. Kuğular başsız kalmışlardı.


Bilge kağanın ölümünden sonra onu sevenler anlaşamayıp iki gruba ayrıldılar.


Derken bir seçim dönemi gelip yaklaştı, yeni bir hükümdar seçilecekti ülkede, kuğunun en güzel renkleri, en güzel huyları, en iyi kabaran tüyleri bizdedir, diyordu her iki grup da. Derken yenilik peşinde olduğunu iddia eden yenilikçi bir grup, akbabaların hakkından kartallar gelir, deyip kartallardan bir grupla anlaşıp beraber hareket etmeye başladılar.


Gelenek ve kadim fikirlerden yana olduğunu iddia eden diğer grup ise onları sert bir şekilde eleştirip liderleri bilge kuğunun yolundan çıkıp ona ihanet etmekle, onun fikirlerini satmakla, onun düşmanlarıyla işbirliği yapmakla suçladılar.


Gel zaman, git zaman bir gün, Gülistan’ı yöneten akbabalar, genç kuğular grubuna, gelin siz de bizimle olun, diye teklifte bulundular. Genç kuğulardan herkes daha duyar duymaz karşı çıkarak sert bir şekilde karşı çıktılar fakat yöneticileri, bizim şartlarımızı kabul ederseniz sizinle işbirliği yaparız, birlikte yürüyebiliriz, dediler.


Sonra gerçek kuğulardan sayıları az olan başka bir grup çıktı ortaya, onlar da şöyle diyorlardı: “Haydi gelin, ayrılığı bırakıp birleşelim artık, ne akbabalardan ne kartallardan bir fayda gelir bize. Bu kuşların ikisi de aynıdır. Her biri vahşetin, yamyamlığın, gammazlığın, gevezeliğin, fırsatçılığın başka bir ucundan tutuyor. Kartallarla akbabaların birbirinden bir farkı yoktur. Vahşetin alt çenesi akbabalar, üst çenesi kartallardır, gövdesi ise kin ve nefrettir. İkisi de yırtıcı, ikisi de leş yiyici, ikisi de vahşi, ikisi de fırsatçı ve menfaat peşinden koşuyor bu kuşlar. O ulu kuğunun yolundan gittiğinizi iddia ediyorsanız bu vampir, bu leş yiyici, bu vahşi kuşlarla işbirliği yapmayı bırakın, Gülistan’ı yangından kurtarın. Zira bütün Gülistan ülkesi yanıyor, halkı açlık, sefalet ve hastalıklardan ölüyor. Siz ne ile oyalanıyorsunuz hâlâ,” diyorlardı kalplerinden doğan taze bir heyecanla ve ateşli bir iştiyakla, yeni bir ateş yakarak yüreklerde.


“Gülistan’a yeni baharlar getirmek, yeniden güzelleştirmek istiyorsanız, Gülistan’ı kurtarmak istiyorsanız, lider kuğunun paradigmasına uygun olarak yeni projeler üretip bu amansız yangını söndürmelisiniz her şeyden önce,” diyorlardı, mücadele ediyorlardı güçlerinin son noktasına kadar.


“Bir ülkeyi bitişe götüren, bir milleti ölüme götüren şey kör umuttur, yenilmişlik duygusundan kurtulmadan kurtulamaz bir halk.”



İsmail Okutan

Schoolgirl with Books
bottom of page