Mary Shelley - Son İnsan
top of page
Schoolgirl with Books

Mary Shelley - Son İnsan

Son İnsan; Mary Shelley tarafından yazılan ve 1826 yılında yayımlanan apokaliptik romanın ilk modern örneğidir.


Son İnsan
Mary Shelley - Son İnsan - Can Yayınları / Fotoğraf: Sema Öklü

Mary Wollstonecraft Godwin Shelley (30 Ağustos 1797- 1 Şubat 1851) 


Mary Shelley
Mary Shelley (1797-1851)

Londra doğumlu Mary Shelley’in babası William Goodwin radikal siyasi görüşleri olan bir yazar, annesi Mary Wollstonecraft ise etkili bir kadın hakları savunucusuydu. Annesi doğumda ölünce babası tarafından büyütüldü. Çocukluğu babasının işi gereği edebiyat ve felsefe ile geçti. Çok okuyan ve hikâyeler yazan bir kızdı. 1814 yılında romantik şair Percy Bysshe Shelley’e âşık oldu ve birlikte İsviçre’ye kaçtılar. 1816 yılında da evlendiler.


Yazarın en bilinen romanı Frankenstein’dır. Gotik romanın ve bilim kurgunun en erken örneği kabul edilmiştir. 




Son İnsan (1826)


Son İnsan; Mary Shelley tarafından yazılan ve 1826 yılında yayımlanan apokaliptik romanın ilk modern örneğidir. Gotik edebiyata özgü bilim kurgunun alt türü olan Apokaliptik kurgu; salgın hastalık, ekolojik felaketler, biyolojik ve nükleer savaş ya da böyle büyük yıkım sonucu sağ kalan insanları nasıl bir hayatın beklediğini konu alır. Son İnsan da salgın hastalık sonucu yok olan insanlığı ele alan ilk büyük romandır. Yakın zamanda böyle bir hastalık döneminden geçtiğimiz için bu kitap beni çok etkiledi. Pandemi zamanı okusam “Son insan ben mi olacağım?” diye endişe duyardım. Yazar felsefeyi çok iyi kullandığı gibi bilimi de çok iyi kullanmış eserlerinde. Frankenstein’da yarattığı karakter ve bu kitapta salgını işleyişi onun aileden gelen güçlü alt yapısından kaynaklı. 


“Bilginin sevginin bulutsuz aydınlığına adım atarken fırlatıp atacağımız, yalnızca şimdi içinde yürüdüğümüz gölgeyse eğer ve eski eğilimlerimizle ve eski yoldaşlarımızla birlikte dirilip korkularımızı dünyevi giysilerimizle birlikte mezarda bırakarak beklentilerimizin gerçekleşmesine nail olacaksak, o zaman ölüm, aslında ancak bir bostan korkuluğu kadar korkutucu olabilir.” 


Kitabın özü neydi deseler, bu cümleler açıklıyor derdim. Hayatında çok fazla kaybı olduğu için kaybetme korkusu çeken, dünyanın anlamsızlığını düşünen birinin yazdığı muhteşem bir kurgu. Belki de bir kehanet diyebilirim bu kitaba. Karakterlerin her birini yakın çevresinden seçmiş, anlatıcıya da kendi bakış açısını yüklemiş, ideal kişiliğini onun üzerinden yazmış. Adrian karakterinde eşini, Raymond karakterinde yakın dostu Lord Byron’ı yazmış. 


Mary Shelley kitabı üç ciltte toplamış. Bütüne bakarsak çok da uygun. Kitabı üç bölümde ele alabiliriz. İngiltere’de yaşanan siyasi değişim, veba salgını ve salgınla mücadele. Yazar kitabı 2070’li yıllarda yaşanıyor gibi kurgulamış. Hatta kitabın sonunda 2100 yıllarına geldik ama ben okurken 1800’lü yıllar gibi hissettim. Atla yapılan yolculuklar 2000’li yıllarda olacak şey değildi. 


Anlatıcı Lionel ve kardeşi tek başlarına büyüyen, eğitimsiz, toplumdan uzak yaşarken kralın oğlu Adrian sayesinde kendini yetiştirir. İlk başta kitabın kötü karakteri olacak dediğim kişinin iyi yönde değişimi, herkesi birleştiren, dürüst, güvenilir bir insana dönüşmesi eğitimin ne denli önemli olduğuna dikkat çeken en önemli vurguydu. Sınıfsal farklar, iktidar hırsı, eğitim, aşk ve salgın hastalık zamanı yaşananlar ana konu başlıklarıydı. Kralın tahttan feragat etmesi, monarşinin bitmesi ve demokratik bir sisteme geçilmesi devletin yönetim biçimine yapılan eleştiriydi. İngiltere’de hâlâ kraliyetin başta olması eleştirilerin yerini bulmadığını gösteriyor. 


Kitapta Türklerden de bahsediliyordu. Yunanlılar ile savaşan, esir alan, tuzak kuran Türkleri ve zamanın Konstantinapol’ünü okumak ilginçti. Yazar o yıllarda neler duydu da kurgusunda yer verdi, diye düşünmeden edemedim. 


Asıl konu tüm dünyaya yayılan, yıkıcı bir kıyamet olan, insanların sonunu getiren vebaydı. Hastalığın yayılma hızı, insanlar üzerindeki etkisi, sahte mesihlerin türemesi ve hastalıktan kurtaracağını söyleyerek insanları kandırması, hastalığın etkilerinin saklanması günümüzde yaşananlarla birebir aynıydı. Kitabın her sayfasında altını çizdiğim en az bir cümle vardı. 


İnsanlığın yok oluşu böyle mi olacak?


Yalnızca bir kişi hayatta kalacak ve bir umuda tutunup yaşamaya devam mı edecek? 


Kitapta hayatta kalan son insanın zor şartlar altında yaşarken kendini eğiten, yetiştiren, baba ve ağabey olan, herkesi birleştiren, yardımsever biri olması da burada bir mesajdı. Yazarın kendi deyimiyle alter egosu olan yani kendi benliğini konuşturarak oluşturduğu bu karakter son insan olmaya çok uygundu. 


Veba ile yok olan bir dünya düşünün. Önce insan insanla kavga ediyor, sonra da doğayla kavga ediyor. İnsanın savaşı hiç bitmiyor.



Yazar: Sema Öklü 


Instagram: @kitapsemasi 


 

Alıntılar


“Ah, dünyamızda ölüm ve hastalık olmasa keşke. Ah, nefret, zorbalık ve korku insan kalbine yuvalanmasa; herkes hemcinslerinin arasında bir kardeş, miras aldığı engin ovaların ortasında sıcak bir yuva bulabilse, gözyaşının kaynağı kurusa.” 

“Emin olun, toprağında doğal olarak Cehennem’in tohumları bulundukça yeryüzü ne bir Cennet’tir ne de bir gün Cennet olabilir.” 

“İnsanlar mutlu değildi ama mutlu olamayacakları için değil, güçlerini toplayıp kendi yarattıkları engelleri yıkamadıkları için.” 

“Hayat, roman yazarlarının betimlediği şey değildir. İçinden dans adımlarıyla geçilen tüm figürler tamamlanınca dansçıların oturup dinlenebilecekleri şey değildir. Hayat varsa orada hareket ve değişim de vardır.”

 

Yayınevi: Can Yayınları


Çevirmen: Belkıs Korkmaz


Sayfa Sayısı: 616


Ebat: 12,5x19,5 cm


Baskı Yılı: 1826/2022


Kategori: Roman


Schoolgirl with Books
bottom of page