Nikolay Gogol - Ölü Canlar
top of page
Schoolgirl with Books

Nikolay Gogol - Ölü Canlar

"Tek hedefi ölü canları almak, onları yaşıyor gibi göstermek, çalışan köylü olarak kayıt ettirip, nüfus sayımında devletten alacağı parayı tahsil etmektir."


Nikolay Gogol
Nikolay Vasilyeviç Gogol (1809-1852)

Nikolay Vasilyeviç Gogol (1809-1852)


Orta hâlli bir toprak sahibinin oğlu olarak Rus İmparatorluğu’na bağlı Ukrayna’nın Soroçinski köyünde doğmuştur. Çocukluğu köy yaşantısı ve Kazak kültürü etkisinde geçmiştir; bunu da tüm eserlerine yansıtmıştır. Gençlik yıllarında edebiyatla ilgilenmeye başlayan Nikolay Gogol, memur olarak çalışmak için Petersburg’a gitmiştir. 1831-1832 yılları arasında yazdığı öyküler büyük ilgi görmüş, edebiyat dünyasında parlamasına sebep olmuştur. Yazı sanatında Puşkin’in etkisinde kalan Gogol, aldığı eleştirilere onunla olan dostluğu sayesinde göğüs germiştir. O dönemde yazdığı öyküleri 1836’da Aleksandr Puşkin’in çıkardığı dergide de yayımlanmıştır.


Eserlerinde Rus halkının zayıf ve eksik yönlerini göstermiş, dönemin Rusya’sını ve bürokrasiyi alaycı üslupla eleştirmiş, memuriyet hayatının sıkıcılığını yazmıştır. Aldığı tepkiler yüzünden Avrupa’ya gitmiştir. Puşkin’in desteğiyle en büyük eseri Ölü Canlar’ın birinci cildini ve Palto’yu yazmıştır. Palto, sıradan insanları gerçekçi bir şekilde yazdığı en büyük hikâyesidir ve Dostoyevski yazılanlara ithafen “Hepimiz Gogol’un Palto’sundan çıktık.” sözü ile ona olan saygısını dile getirmiştir.


Gogol, tüm eserleriyle halkın kötü yönlerini gösterdiği, açıklarını yazdığı gerekçesiyle acımasızca eleştirilir. O da bu tepkilere karşılık vermek için Ölü Canlar’ın ikinci cildini yazmaya başlar. Puşkin’in ölmesi ve eleştiriler sağlığını bozar. Geçirdiği buhran sonucu yazdığı ikinci cildi yakar. Onun savunduğu şey yozlaşmış düzeni ortaya çıkarmak, daha iyi bir toplum için planlar yapmaktır. Ama anlaşılamadan kırk üç yaşında ölür.


Ölü Canlar
Nikolay Gogol - Ölü Canlar (1842) / Fotoğraf: Sema Öklü

Ölü Canlar (1842)


Kitap, “yazardan okura” şeklinde bir girişle başlıyor. Bu dört sayfalık yazı Gogol’un kendi düşüncelerini yazdığı, eleştirilere cevap verdiği çok nahif bir giriş olmuş. İlk üç yüz sayfa kitabın ilk cildini oluşturuyor. İlk ciltte baş karakter Çiçikov ile çok ilginç bir kurgu okuru bekliyor. İkinci cilt ise yandıktan sonra tekrar yazmaya çalışıp, tamamlamadan öldüğü için eksik kalmış. Okurken bu eksikliği hissediyorsunuz. Gogol’un alaycı ama bir o kadar da zarif dili bu bölümde yok, anlatılmak istenen tam verilememiş. Eseri Gogol tamamlasaydı çok farklı olacaktı muhtemelen.


Baş karakter Çiçikov küçük yaşta annesini kaybetmiş, yaşlı akrabası tarafından büyütülmüş bir gençtir. Tek amacı zengin olmak. Devlet dairesinde memur olarak çalışırken rüşvet alır, para biriktirir. Yeni gelen müdürle anlaşamayarak işten ayrılır, gümrükte çalışmaya başlar. Rüşvete, kaçakçılığa aman vermez, kendini sevdirir ve yükselir. Aldığı yetkilerle engelleri aşar, zengin olma sevdasıyla büyük rüşvetler almaya başlar. Yaptığı her şey açığa çıkınca parasının gücüyle mahkemeden kurtulur. İşsiz ve parasız kaldığı günlerde bir çiftlik sahibinin bazı işlerini yapmak için maliyeye başvurur. Orada, çalışan köle başına devletten para alındığını öğrenince aklına inanılmaz bir fikir gelir. Çevrede ne kadar çiftlik varsa gezer ve ölen köleleri satın alır. Tek hedefi ölü canları almak, onları yaşıyor gibi göstermek, çalışan köylü olarak kayıt ettirip, nüfus sayımında devletten alacağı parayı tahsil etmektir.


Okurken aklımın almadığı bu durumu anlamak beni şok etti. Gogol öyle bir kurgu ile yazmış ki, tam olarak bunu anlayana kadar “Neden alıyor bu ölüleri?” diye kendime sordum, durdum. O zamanın içinde bulunduğu yaşam koşulları, görev başındakilerin tutumu, Rus köylüsünün cahilliği, üst tabakanın aşağılayıcı tavırları, insanların birbirinin arkasından konuşması, dedikodunun oradan oraya uzaması, anlayışsızlık okurken insanın içini acıtıyor.


Yıllar öncesinde yaşanan bunca yalan, dolan, üçkâğıt pes dedirtecek cinsten. 1800’lü yıllarda bunlar yaşanmış, kaleme alınmış. Sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim. Yani dünyada hiçbir şey değişmemiş; demek ki dünyanın döngüsü bu, diyerek sevindim. Öte yandan bunca şey yaşanmış, hiç mi ders alınmaz diyerek üzüldüm. Devlet yönetiminde açıklar oldukça kanunların uygulanması zordur. Açığı yakalayacak sivri zekâlar her zaman pusuda bekler. Yasaklar, korkutmalar bu insanları ortadan kaldırmaz. Sahtekârlara boyun eğdikçe bunların sonu gelmez. Rüşvet, üçkâğıt gibi olaylara ihtiyaç duyuluyorsa buna dur demek vatandaşlık görevidir.


Geçmişten günümüze yozlaşmaya devam eden bu dünyada insanların, daha iyi günler de yaşayacağını hayal etmeyi bırakmayalım.



Yazar: Sema Öklü


İnstagram: @kitapsemasi


 

Alıntılar


“Hiçbir şey, doğayı izlemenin keyfini sürerek, arada bir de herhangi bir kitabın sayfalarını karıştırarak tek başına yaşamaktan daha hoş olamaz.”

“Günümüzde yaşıyor görünenler ne ki? İnsandan saymak bile mümkün değil bunları. İnsan değil, sinek hepsi!”

“Görgülü bir insan kendini nasıl da belli ediyor! Yemek yememiştir, ama karnı toktur görgülü kişinin! Oysa dünyayı yese doymaz sahtekarlarla dolu her yer!”

“Üzerinde durulması gereken asıl iş ölü canlar işiydi; altında bir pislik yatıyordu bu işin, ama bunun ne olduğunu ancak şeytan bilirdi. Kısacası, oldukça karışık, karanlık bir işti.”

 

Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları


Çevirmen: Mazlum Beyhan


Sayfa Sayısı: 484


Ebat: 12,5x20,5 cm


Baskı Yılı: 2010


Kategori: Roman

Schoolgirl with Books
bottom of page