Sigrid Undset - Jenny
top of page
Schoolgirl with Books

Sigrid Undset - Jenny

Jenny’nin hayatına üç erkek girdi. Helge, Bay Gram ve yakın arkadaşı Gunnar. Hepsi de kendince Jenny’i sevdi. Ama onu yeterince anlamaya çalışmadılar, sanki kendileri olmadan yaşayamaz gibi davrandılar...


Sigrid Undset
Sigrid Undset (1872-1949)

Sigrid Undset (20 Mayıs 1872-10 Haziran 1949)


Danimarka, Kalundborg doğumlu Sigrid Undset üç çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuydu. İki yaşında Norveç’e taşındılar ve orada büyüdü. Sanata ve resim yapmaya ilgisi vardı. Ama babasının erken ölümünden sonra ailesine destek olmak için çalışmaya başladı. Sekreterlik yaptığı dönemde bir yandan da yazmaya başlamıştı. Eserleri önceleri kıymet görmese de sonradan kabul gördü. Yazarlık hayatı dışında özel hayatı da çalkantılıydı. Kendinden yaşça büyük, evli bir ressamla olan ilişkisi, evlenmesi, hamilelikleri, çocuklarından birini kaybetmesi ve boşanması zor bir hayatı olduğunu gösteriyor. Birinci Dünya Savaşı ile beraber kendini sorgulayan, ahlaki çöküşten etkilenen Sigrid Undset’in dine bağlılığı da yıllarını alır. Katolik kilisesine bağlanması dikkat çeker. Bu durum eserlerine de yansır. Marta Qulie adlı eserinin bir karakterınde bu durumu yaşatmıştır. Okurken dikkatimi çekmişti. Hayatında yaşadığı birçok şeyi kitaplarındaki karakterlerde görmek mümkün. Özellikle Jenny karakteri kendi hayatının yansımalarıyla doluydu. 


1928 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanır. Ödülü kazanmasındaki etkenlerin “Orta Çağ’da kuzey bölgesindeki yaşama dair güçlü tasvirler,” olduğu söylenmiştir. 


Jenny
Sigrid Undset - Jenny - Dedalus Kitap / Fotoğraf: Sema Öklü

Jenny


1911 yılında yazdığı Jenny kitabı üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde tanıdığım Jenny karakteri de küçük yaşta babasını kaybediyor, annesinin tekrar evlenmesiyle üvey babayla büyüyor, onun da zamansız vefatıyla birlikte ailesine destek olmak için çalışıyor. Jenny özgür ve dürüst bir kadın. İçindeki sanat ve resim yapma arzusuyla yaşarken Roma’da Helge ile tanışıyor. Helge de bana göre sıkıntılı bir karakterdi. Sevgisiz bir ortamda büyümüş, zayıf karakterli, özgüvensiz biriydi. Jenny ve Helge ilişkisi aşk mıydı derseniz, bana göre değildi. Onlar birbirlerinde eksik yönlerini tamamlamaya çalışan karakterlerdi. 


Roma’dan Norveç’e dönen Jenny ve Helge, Helge’nin aile ortamına girerler. Soğuk ve mesafeli aile ortamı Helge’yi etkiler, Jenny’den uzaklaşır. Ailesiyle ilişkisini tam oturtamayan bireylerin eş seçimi ve aileyle tanıştırması sonrası yaşananlar maalesef ki hoş sonuçlar doğurmuyor. Bana göre ilişkisine sahip çıkamayan bir adam sevgiyi, fedakârlığı ne bilir? Böyle bir ortamda Jenny yalnız kaldı ve kurduğu resim atölyesine sık sık gelen Helge’nin babası Bay Gram onu konuşmalarıyla, yer yer çocuk gibi avutmasıyla kendine bağladı. Kendinden yaşça büyük bir adama teslim olan Jenny mi suçlu, Bay Gram mı? Okurken çok ikilemde kaldım. Jenny kendine baba figürü mü aradı, güvenmek mi istedi? O yalnızca yorgundu, üşümüştü; dinlenmek, sakinleşmek istiyordu. 


Peki Bay Gram ne aradı bu ilişkide? Gençken yaşayamadığı heyecanı ve aşkı mı?  Onun da sebepleri çoktu. Bize göre doğru olsun ya da olmasın insanlar bu tarz ilişkileri yaşıyor. 


Jenny’nin şu düşüncesi kadın olarak gerçekten beynimizin bir köşesinde mi, diye düşündüm.


“Özgüvenimiz yok ve o kadar tembeliz ki hayatımızı, mutluluğumuzu kendimiz şekillendirmek, bu amaçla çalışmak için asla ciddi bir karar veremeyiz. Hepimiz bir erkeğin gelip bize mutluluk sunacağı umudunu gizlice besliyoruz.”


Jenny’nin hayatına üç erkek girdi. Helge, Bay Gram ve yakın arkadaşı Gunnar. Hepsi de kendince Jenny’i sevdi. Ama onu yeterince anlamaya çalışmadılar, sanki kendileri olmadan yaşayamaz gibi davrandılar, bazen küçümsediler, özgür olduğu alanı daralttılar. Onlar bir şekilde Jenny’den faydalandılar ama Jenny çöküş yaşadı. 


İnsan hayatında aile ne kadar önemli! Yetiştiğimiz aileye göre aşkı ve sevgiyi arayışımız, karşımızdakine davranışımız şekilleniyor. Jenny kitabın başından sonuna kadar dürüst davrandı, gizli saklı yaşamadı. Ayakları üzerinde duran, özgür bir kadındı. Yine de eksik bir şeyler vardı hayatında ki, kendinden yaşça büyük biriyle beraber oldu. Aradığı neydi, sahiplenme duygusu muydu; kendisi de bilemedi. Sonrasında yaşadıklarıysa çok acıydı. Maalesef hayatı tercihlerimize göre yaşıyoruz. 


Kitap üslup olarak soğuk ve sakin diyaloglardan oluşuyordu. Baskıdaki özensiz editör hataları çoktu. Konuya odaklanıp okudum ama aslında dikkat dağıtan bir durumdu. Kuzey bölgesi insanlarının hayata bakışı, yaşayışı, tepkileri soğuk. Daha sakin ve normal yaşıyorlar, tepkileri de bize soğuk geliyor. Bu durum edebî eserlerinde de görülüyor. Coğrafya kaderdir sözü burada kendini gösteriyor. Kitabın ilk iki bölümü insana ne okuyorum, ne oluyor dedirtiyor. Son bölüm ise vurucu ve acı şekilde sonlanıyor. Bunlar bazı okurların hoşuna gitmeyebilecek şekilde yazılmış. 


Bunun dışında muhteşem Norveç’in doğa tasvirleri, annelik, ikili ilişkiler, kadın olma ve aşk üzerine yazılmış psikolojik bir romandı. 


Jenny gibi duygusal olarak yaralı kadınlar çok. Şanslı olanlar hayata güçlü bir şekilde devam ederken kendinde yaşama gücü bulamayan ve hayatını sonlandıran kadınlar da çok. 



Yazar: Sema Öklü 


Instagram: @kitapsemasi 


 

Alıntılar


“Herkes iyi olsaydı, toplum bir cennet olurdu. Adi ruhlar toplumu mahvederler, onlar hayatın her kademesinde bulunur.” 

“Mücadele cesaretlerini kaybetmeden, küçük düşmeden, insanların gerçekte ne kadar dayanabileceğini gördüğümden beri iyimser oldum.”

“Herkesin kişiliğine göre sevme şekli olduğuna inanıyorum; daha büyük bir akla sahip olanlar ve kendine dürüst olanlar, küçük aşk meselelerinde kendini yıpratmazlar.” 

 

Yayınevi: Dedalus Kitap


Çevirmen: Selim Sert


Sayfa Sayısı: 344


Ebat: 13x20 cm


Baskı Yılı: 2020


Kategori: Roman


Schoolgirl with Books
bottom of page