Sömürgeciliğin verdiği zararlar ve etkileri yıllar geçse de görülüyor. Nehrin Dönemeci, postkolonyal bir eser. V.S. Naipaul ise sömürgeciliğin bıraktığı mirası sosyolojik, psikolojik ve felsefi boyutta ele almış.
V.S. Naipaul (17 Ağustos 1932 - 11 Ağustos 2018)
Kızılderili soyundan gelen Hint asıllı, Trinidadlı yazar Naipaul, 1950 yılında Trinidad’dan ayrılarak İngiltere’ye yerleşmiştir. Oxford Üniversitesini bitirince yazmaya başlamıştır. Çok fazla yolculuk yapmış, gezi türünde eserler yazmıştır. Eserlerinin çoğunda sömürgecilik vardır, bazı eserleri otobiyografik özellikler taşır. 1971 yılında Booker Ödülü, 2001 yılında Nobel Edebiyat Ödülü kazanmıştır. Yazarın ödülü almasındaki etken olarak “Bastırılmış tarihin varlığını göstermeye çalıştığı eserlerinin, dürüst araştırma ve her iki tarafa eşit mesafeli anlatıya sahip olması,” gösterilmiştir. Yazarın ödülü alırken yaptığı konuşmanın bir bölümü çok hoşuma gitti.
“Yazar olduğumda çocukken etrafımdaki o karanlık alanlar benim konularım oldu. Ülke, aborjinler, yeni dünya, koloniler, tarih, Hindistan, Müslüman dünyası, Afrika ve İngiltere. Geçmişimin, işimin kaynağının ve teşvikinin hem basit hem de karmaşık olduğunu anlayın. Sezgisel bir yazarım; planım, sistemim yok. Amacım okunması kolay ve ilginç kitap yazmak. Kendim için dünyayı temizleyip, aydınlatmak.”
V.S. Naipaul, Trinidad ve Tobago edebiyatı öncülerindendir. Afrikalı köleler arasındaki sözlü hikâye anlatımına dayanan bir edebî akımın temsilcisidir.
Nehrin Dönemeci 1979 yılında yayımlanmış. Kitap ilk cümleden vurucu başlıyor; “Dünya böyledir; bir hiç olanların, hiç olmaya boyun eğenlerin dünyada yeri yoktur.”
Naipaul için tipik bir sömürge aydını tanımı yapılmış. Sömürgecilikle ilgili çok kitap okudum ama bu kitap hepsinden farklıydı. Naipaul ajitasyon yapmadan yazmış, olaylara başka bir bakış açısıyla bakılmasını sağlamış. Kitap 20. yüzyıl ortalarında sömürge sonrası Afrika’da yaşayan Hint asıllı Müslüman Salim’in ağzından anlatılıyor. Salim, Afrika yuvaları olmasına rağmen kendilerini Afrikalılardan ayırıyor. Sahil kısmında yaşayanlar Arap-Hindu-İranlı-Portekizli Afrikalı oluyormuş. Bunlar ne zaman geldiklerini bilmeyen, önceki nesillerden gördükleri gibi yaşayan Müslümanlarmış. Gerçek Afrikalılar daha iç kısımda yaşayanlarmış. Sömürgecilik önce kendi aralarında başlamış. Kabile savaşları sonrası doğu sahilinden ayrılanların çoğu Araplara uşak olmuş, gittikleri ailelerin üyesi haline gelmiş. Daha iç kısımda yaşayanlar da yabancıların yanında çalışmayı yeğlemiş. Bazı Afrikalıların sömürgeyi başlatmasından sonra kaşif ve savaşçı Araplar o topraklara gelmiş, iç kısımlarda hüküm sürmüş. Sonraları Avrupalılar gelmiş. Avrupalıların sömürüsü kıtada çok şey değiştirmiş.
Kitabı okudukça öğrendiğim bu bilgiler beni oldukça şaşırttı.
Salim böyle bir ortamda nehrin dönemecinde bulunan bölgede, hızlı değişimlerin yaşandığı bir dönemi anlatıyor. Sömürgeye uğrayan topraklarda yaşayanların iç savaşları, kendi gelenekleri ile batı gelenekleri arasında kalmaları, yaşam mücadeleleri tam anlamıyla etliye sütlüye karışmadan, sade bir dille, tarafsız şekilde anlatılmış.
Medeniyetin olmadığı topraklarda insan hakları ihlali, güvensizlik, korku ve yoksulluk yaşamı çok zor hale getirmiş. Devlet yönetimindeki yanlışlar insanları kaçmaya yönlendirmiş. Az da olsa okumak ve Avrupa’ya gitmek en büyük hayalleri olmuş. Şu cümleler tam da bu konuyu özetliyor: “İnsanın iyi gününde felsefeye ya da inanca ne ihtiyacı vardı? Hepimiz iyi günlerle başa çıkabilirdik. Esas kötü günler için donanımlı olmamız gerekiyordu.”
Ülkenin özgür toplum anlayışı, ideolojik siyaset ve hukuk üstünlüğünü kabul etmedeki başarısızlığı kitabın satırlarında hissediliyor. Medeniyete özlem ve kurtarıcı bir uygarlık beklentisi öyle çok ki. Naipaul toplumu çok iyi gözlemlemiş. Avrupa kültürünün, Afrika geleneklerini işgal etmesiyle başlayan kavgaları, kabile kan davalarıyla karışan halkı, bu karışıklıktan kaçanları, isyan edenleri ve barış arayanları yazmış.
Sömürgeciliğin verdiği zararlar ve etkileri yıllar geçse de görülüyor. Nehrin Dönemeci, postkolonyal bir eser. V.S. Naipaul ise sömürgeciliğin bıraktığı mirası sosyolojik, psikolojik ve felsefi boyutta ele almış. Dünyada keşke bunlar yaşanmasaydı dediğimiz şeyleri okumak ve farklı şeyler öğrenmek insanı üzüyor. En kötüsü de bunların korku veren gerçekler olması ve sömürge sonrası ırkçılığın devam ediyor olması.
Yazar: Sema Öklü
Instagram: @kitapsemasi
Alıntılar
“Bildiğimizden farklı bir dünya bu. Bizim gibi insanlar için çok baştan çıkarıcı. Afrika’daki Avrupa, sömürge sonrası Afrika. Ama ne Avrupa ne de Afrika. İçeriden her şey başka türlü görünüyor, bunu söyleyebilirim.”
“Şeflerden ve politikacılardan uzaklaştığınızda Afrika’nın basit bir demokrasisi vardır: Herkes köylüdür.”
“Dünyayı anlayabiliyorduk ve önümüze çok fazla engel çıkmazsa onunla baş edebiliyorduk. Aslında ne kadar az eğitim görmüşsek o kadar huzurluyduk, uygarlığımız ya da uygarlıklarımız tarafından o kadar güdülüyorduk.”
Yayınevi: Alfa Kitap
Çevirmen: Aslı Biçen
Sayfa Sayısı: 400
Ebat: 12x20 cm
Baskı Yılı: Mayıs 2023
Kategori: Roman
Bu eser ile hem Trinidad ve Tobago edebiyatı hakkında hem de Afrika'nın demografik yapısına dair farklı şeyler öğrendim. İnceleme çok güzel olmuş, herkes okusun isterim bu eseri. 🌸
Konuyu farklı bir bakış açısından okumak çok farklı bir deneyimdi. Bu özenli inceleme için çok teşekkürler.